Geçen hafta, Tvnet’te Zeynep Gül’ün hazırladığını sandığım, eskinin Muhammed el Colani, şimdinin Ahmed eş Şara’sı hakkında bir belgesel izledim.
Programda, 2008 öncesi Cezayir, 2011-2014 yıllarında Suriye’de ABD Büyükelçiliği yapan Robert Ford ile İngiltere Ulusal Güvenlik Danışmanı, “Teröristlerle Konuşmak” kitabının yazarı Jonathan Powell’in Şara için söyledikleri ilginçti.
İki uzman da “Colani ile IŞİD/Irak El Kaidesi üyesiyken İdlib’te ilişkiye geçtik. Kendisini eğittik, Colani ‘Kötülerin içerisinde en az kötü’ olduğundan öne çıkarıldı”dediler. Okurlar hatırlarlar. 14.12.2024 tarihli Suriye’de Rol Dağıtanlar, Rol Alanlar başlıklı yazımda konuya değinmiştim. Artık ABD-İngiliz ortaklığı, Colani’yi eğitip donatanlar, bu gerçeği gizleme gereği duymuyorlar. Bir yerde ABD varsa, yanına parantez içinde İsrail’i de eklemek gerekir düşüncesindeyim. ABD- İngiltere ve bizim de şu ya da bu şekilde desteğimiz ve İsrail’in mıntıka temizliği sayesinde Colani, namı diğer Ahmed Şara’nın başına getirildiği IŞİD ve Irak El Kaidesi artığı HTŞ, kostüm değiştirerek kör-topal günümüze kadar geldi.
O günden bugüne olanları hatırlayalım:
ABD ortaklığı, “Söz dinlersen aranan teröristler listesinden çıkarsın. Arabistan-Katar gibi ülkelere de söyler, onlar kanalıyla sana yardım yaparız”. İsrail’de, “Kırmızı çizgilerimi biliyorsun, onlardan uzak dur. Sana verdiğim koordinatların dışına çıkma” ihtarında bulundu. Türkiye’de, “Kime ne yaparsan yap, benim kırmızı çizgim de Kürtler. Alevilere, Dürzilere bir şey yapacağında, Kürtleri de unutma. SMO’yukolla, Suriye’nin yeniden imarında da beni unutma” dedi.
Cihatçı HTŞ, ortamı uygun bulunca, mart başında Lazkiye ve çevresinde Alevi katliamına başladı. Uluslararası tepkiler çoğalınca, gündem değiştirmek için SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile Suriye’nin geleceğine ilişkin 8 maddelik protokol imzaladılar. Alevi katliamını yapanlar için de Lazkiye’deki yerel Arap aşiretleri mensupları dediler. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen SMO çapulcuları da Fırat’ın doğusuna, Kürtlere saldırdılar. Patronları Kürt direnişini görünce, SMO’yaaçıktan destek olamadılar. Bu kargaşada Colani aranan teröristlerlistesinden çıkarıldı, temize çıktı!
Rol Dağıtanlar, Arabistan-Katar kanalıyla Suriye’ye maddi yardımda bulundular. S.Arabistan’ın Şam Yönetimi ile 47 anlaşma yaptı. Anlaşmalarda Arabistan’ın 20 kamu, 100’de özel; enerji- altyapı-konut- telekomünikasyon-siber güvenlik gibi konuları kapsıyor ve 6 milyar 400 milyon dolar. Türkiye, konut alanındaki beklentisini alamadı.
Temmuz başında cihatçı HTŞ bileşenleri, ABD Ankara Büyükelçisi'nin "Kürtler ve diğerlerine verilmiş destek sözümüz yok. Suriye’de tek millet, tek devlet olacak" açıklamasını fırsat(!) bilerek, bu sefer güneydeki Dürzilere saldırdılar. Dürziler, İsrail’in kırmızı çizgisi olduğundan, saldırının ikinci günü, İsrail jetleri Suriye Genel Kurmay Karargahını bombaladı. ABD, Genel Kurmayın yanlış anlaşılma nedeniyle bombalandığını söyledi. Biz de İsrail’e söyleneceğimize, SDG’ye ‘fırsat kollama, tepene ineriz’ mesajı verdik. SDG’nin , Dürzilere yardım etmesi ve ABD Büyükelçisi'ne “Siz bölgede yokken biz IŞİD’lilerle mücadele ettik. Bölgeyi istediğiniz zaman terk edebilirsiniz” çıkışı üzerine, Büyükelçi, "Biz kimseye yönetim modeli dikte etmiyoruz" dedi.
Paris’te, temmuz başında ABD- İngiltere ve Fransa’nın gözetiminde Şam Yönetimi ile SDG arasında yapılması planlanan görüşmelerin iptalini fırsat bilenler, Arap Aşiretlerinin Ayaklanma Bildirisi diye korsan bildiri yayınlayıp, Kürtlerin Rakka- Deyrezor- Haseke ve Tabka’dan derhal çekilmelerini, silahlarını koşulsuz teslim etmelerini, doğal kaynakların(petrol) ve sınır kapılarının yönetiminin HTŞ’ye devrini istediler.
SDG Yönetimi de Deyrezor’da SDG Bileşenleri ve Aşiret Reisleriyle toplantı yaptı. Genel durum değerlendirmesi sonrası yapılan açıklamada; silah bırakmayı düşünmediklerini, Suriye ordusuna kademeli entegrasyon taleplerinin geçerliliğini koruduğunu, Deyrezor- Haseke- Tabka ve Rakka’dan çekilmeyeceklerini, komşuların nefret söylemini terk etmesi ve toplumsal barışın tesisine yardımcı olmalarını, SDG’nin bölgede istikrar ve güvenliğin teminatı olduğunu, Şam ile henüz müzakerelerin başlamadığını, diyalog sürecinde olduklarını, temel hedeflerinin; Suriye’nin birliği içinde, tüm kimliklerin tanındığı bir ortaklık kurmak olduğunu; karşılıklı tanıma ve iradeli katılımı esas aldıklarını, Ademi Merkeziyetçi bir yapının oluşacağını belirttiler.
Sonuç olarak, Rol Dağıtanların Şara’da gelecek gör(e)medikleri düşüncesindeyim. Olan- biteni etkili ve yetkili basınımız kendine(!) göre yansıtıyor.
Cengiz Çandar’ın deyimiyle, basınımızın hal-i pür melalı: “Türkiye’de başka hiçbir konuda, Suriye’de olan bitenler kadar gerçekler ters yüz edilemiyor.”