Papa Francesco (Papa Francis) 21 Nisan 2025 günü, 88 yaşında hayatını kaybetti. Francesco'nun naaşı 23 Nisan'da anma için halka açıldı.
O yoksulların, varoşların ve ötekileştirilmek istenenlerin de ruhani lideri olmak istiyordu. İlk kez İtalya dışından, Arjantin’den papalığa seçilmişti.
Kürtaja karsı çıkan radikallere rağmen, kürtaja ve eşcinsellere reformcu yaklaşmaya çalıştı. İlk kez iki kadını hükümet kabinesine aldı.
Kiliselerde taciz skandallarına karışan onlarca din adamını kovdu.
Yoksullukla mücadele eden, bu hususta kafa yoran, “Marksist” papaz Gustavo Gutiérrez Merino ile buluştu. Gustavo Gutiérrez’in kurtuluş teorisinden övgüyle söz etti.
Arjantin kilisesinin başındayken, cuntayla iş birliği yaparak işçi haklarını hedef almak gibi haksız suçlamalarla karşılaştı.
Kapitalizme ve sosyal adaletsizliğe karsı sert eleştiriler yöneltti
Aşırı muhafazakâr, gerici kanattan din adamlarınca kendisine "deccal", "kafir" yakıştırmaları yanında "Komünist Papa" benzetmeleri de oldu.
Türkçe’mizde düşman başına diye bir “ah” vardır. Bizim düşman başına değil de, böylesi din adamları dostlar başına dememiz yerli yerinde olacaktır.
Ülkemizdeki din adamlarının çoğunluğu, öbür dünyayı (ahiret) garanti altına aldığı için, bu dünyalığını yapma derdinde genellikle.
Yazımızın konusunun Papa Francesco olması, Hasan Kıyafet’in yıllarca önce yayınlanmış olan “Komünist İmam” isimli romanını anımsattı bana.
“Komünist İmam” kısaca; İmam Hatip öğrencisi Umur'un, köyün ağası Hasan Ağa ve diğer ağalar tarafından evinin yakılıp, babasının ve diğer aile fertlerinin öldürülmesinden sonra, sosyalist kitapları ve Kuran'ı okuyarak, sosyalizm ile İslam'ı bağdaştırmak suretiyle dağa çıkarak eşkıya olmasını, halk çetesini kurup ağalara, ağalık sistemine, zulme, halkına yapılanlara karşı çıkmasını ve isyan etmesini anlatır. Halk çetesinin içinde Umur'un takma adı Komünist İmam oluyor... İnsanları ve halkını düşünen, onların okuması ve aç kalmamaları için uğraşan, yokluk ve sefalet görmemeleri için çabalayan, her zaman doğrunun, haklının ve halkının yanında, doğruyu ve iyiliği savunan komünist bir imam…
Ülkemizde de, Papa Francesco gibi düşünen, faşizme, kapitalizme ve emperyalizme karşı olan, her zaman hakkı ve halkın çıkarlarını öne alan din adamları ile inançlı insanlar olduğunu biliyoruz. Ülkemizin ulusal kurtuluş mücadelesine karşı olan ve o büyük kavganın ortasında halkına ve ülkesine ihanete varan davranışlar sergileyenleri de… Bunların başında "İskilipli Atıf Hoca" gelmekte. "İngiliz Muhipler Cemiyeti" (*) ile birlikte hareket eden "Teâlî-i İslam Cemiyeti" (**) nin bir dönem başkanlığını yapan hoca ve müritlerinin bakınız ne marifetleri varmış!..
Batı Anadolu'da İngiliz ve Yunan işgallerine karşı çıkılmaması için çalışmalar yapmış, bu amaçla hazırlanan bildiriler Ege ve Marmara bölgelerindeki Türk köylerine Yunan uçakları ile dağıtılmıştır. İşte Teâlî-i İslam Cemiyeti ‘nin hazırladığı bildiriden bazı kesitler; "İslam kilidinin anahtarını İngiltere’nin güvenilir ellerine teslim etmekte İslam Alemi için hiçbir tehlike yoktur. Yunan askerlerine karşı gelmeyin, onlar padişah efendimizin daveti üzerine ülkemizi işgale gelmişlerdir…"
"Askerler....Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız?... Bu canileri, bu katil canavarları, daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz..."
İşte İskilipli Atıf ve Cemiyetinin İstiklal Savaşı’na karşı verdiği savaş ve direnç... Kurtuluş Savaşı'mızın aleyhinde bildiri dağıttırarak halka “savaşmayın” çağrısı nedeniyle yargılanan bir vatan haini…
İskilipli Atıf, kendisi gibi bir hain "hoca" olan Babaeski Müftüsü Ali Rıza ile birlikte Millî Mücadele’de Batı Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusuna halkın direnmemesi adına faaliyetlerde bulunmaktan ve "vatana ihanet" suçlaması ile "İstiklal Mahkemeleri" tarafından yargılanarak suçlu bulunmuş ve idamla cezalandırılmıştır. Günümüzde bazı yobazların, bu hocaların "şapkaya karşı oldukları için asıldıkları" iddiası yalandan ibarettir. Bu husus mahkemelerin tutanakları ve belgelerle sabittir. .
Ulusal Kurtuluş savaşı öncesinde İstanbul’un sarayından beslenerek Milli Mücadele aleyhinde ihanete yelken açmış hocalar olduğu gibi, Milli Mücadele’ye bütün varlığıyla destek olan din adamları ile inanç çevreleri olduğunu da biliyoruz.
Mustafa Kemal’in en büyük başarılarından birinin, bazı İslam inanç çevreleriyle Kuvayı Milliye’ yi bütünleştirmiş ve halka mal etmiş olması olduğunu biliyoruz.
İşte bunlardan birkaçı;
Kurtuluş Savaşı yıllarında Özbek Tekkesi çok önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Özellikle İstanbul’dan Anadolu’ya görevlilerin ve mühimmatın gönderilmesinde kilit rol almıştır. Haberleşme ve istihbarat toplamada verimli çalışmalar yapmıştır.
Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti Ankara’ya geldikleri sırada, Seymen Heyeti’nin hemen arkasında Ankara’da bulunan çeşitli tarikatlara mensup dervişler sıralanmıştır.
Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi, 29 Ekim 1919’da Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adlı ülke çapında direniş hareketi kurar ve başkanı olur. Örgüt, dini liderleri ve yerel halkları Kurtuluş Savaşı'nda birleştirmek için çalışır. 1920’nin başında Osmanlı padişahının, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını asi ilan eden bir fetvasına yanıt vererek bir karşı fetva yayınlar, işgale karşı direnişin meşru ve gerekli olduğunu bildirerek Mustafa Kemal’e destek verir.
Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Başkanı Mevlevi Şeyhi Ali Dede, Konya Mevlevihane Postnişini Abdulhalim Çelebi ve bunlara eklenecek yüzlerce gönül ehli insan, kesintisiz olarak Milli Mücadele ve bağımsızlık savaşının yanında yer almıştır.
Kurtuluş Savaşı boyunca Alevi-Bektaşiler de Milli Mücadele’nin merkezinde yer almıştır. Milli Mücadele yıllarında Alevi ve Bektaşi din adamlarının bizzat Kuvayı Milliye’nin içinde olduklarını görüyoruz. Aynı zamanda Bektaşi tekkeleri, kurtuluş savaşının teşkilatlanmasında önemli katkıda bulunmuşlardır.
Mustafa Kemal ve temsil heyeti, Erzurum Kongresi dönüşünde, Ankara’dan önce 23 Aralık 1919 günü Hacıbektaş’a gider. Mustafa Kemal ve temsil heyeti Bektaşlar mevkiinde karşılanır. Akşam Mustafa Kemal onuruna Bektaşi gelenekleri doğrultusunda cem töreni yapılır.
Mustafa Kemal ve Cemalettin Çelebi baş başa görüşürler. Bunun üzerine Cemalettin Çelebi yayımladığı bir bildiriyle, tüm Alevi ve Bektaşileri, Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele’ye destek vermeye çağırır.
Dün olduğu gibi, günümüzde de kişisel ikbal ve çıkarlarını düşünen din adamları olduğu gibi, ülkesi ve toplumun geleceğini düşünen din adamları olduğunu biliyoruz.
Gezi eylemleri sırasında “camide içki içildi, camiye ayakkabıyla girildi ” gibi suçlamalara karşı, iddiaya konu konusu Dolmabahçe Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii Müezzini Fuat Yıldırım gibi “Ben camide içki içen görmedim, din adamıyım yalan söyleyemem” diyen cesur yürekli din adamlarına tanık olduk.
Ülkemizde, ABD’de, Orta Doğu ve Balkanlar’da İslam düşüncesi, insanlık ve insan hakları konusunda birçok konferans vermiş, laik ve sosyal demokrat İslam yorumu yaparak doğruları söylemekten kaçınmayan Yaşar Nuri Öztürk gibi insanları da tanıdık.
İslam’ın hurafelerine her zaman karşı çıkan, bunları cesurca eleştiren, İslam’ın değişik yorumlarından kaynaklanan inanç topluluklarınca da takdir gören İhsan Eliaçık gibi din âlimlerini de gördük.
Toplumcu bir yaklaşımla emek, hak, adalet ve eşitlikten yana olan “Antikapitalist Müslümanlar” ve “Müslüman Sosyalistler”in varlığını bilmek de içimizi rahatlatıyor.
Komünist Papa kadar olmasa da, “İşçiye ücretini alın teri kurumadan veriniz” sözüne sadık biçimde işçi ve emekçiye sahip çıkan, emek mücadelesine destek olan, işçiye ve emekçiye ücretinin sadece zamanında değil, hakkaniyetle verilmesi mücadelesine destek veren inananlara selam olsun!..
(*) "İngiliz Muhipler Cemiyeti”, İngiliz Dostları Derneği. 20 Mayıs 1919’da kurulan ve İngiliz Mandasına savunan dernek. İngilizlerden para yardımı alan bu dernek, Anadolu'da karışıklıklar çıkarmayı ve Kurtuluş Savaşı'nı engellemeyi amaçladı. Kurtuluş Savaşı'na karşı yapılan tüm yıkıcı eylemlerin ve örgütlenmelerin destekleyicisi oldu.
(**) “Teali-i İslam Cemiyeti”, 19 Şubat 1919’da Müderrisin Cemiyeti adı ile kurulan cemiyet, ilk olarak İzmir'in Yunanlar tarafından işgalini protesto eden ve yeni bir tehlike olarak ortaya çıkan Bolşevizm'e ve işgal kuvvetlerine karşı beyannameler yayımladı. İstanbul hükûmetinin baskıları sonucu hazırlanıp Teali-i İslâm Cemiyeti adına Millî Mücadele aleyhinde dağıtılan bir beyanname Cemiyeti töhmet altında bıraktı.