Metin Ebetürk
Köşe Yazarı
Metin Ebetürk
 

SİVAS MADIMAK'TAN BOLU GRAND KARTAL'A

Kışlık Dorukkaya tatil yöresindeki Grand Kartal Oteli'nde yaşanan trajedi hepimizin belleğine kazıldı. Gece yarısı alt kat kafeteryada başlayan yangın, böylesi bir riske karşı alınmayan önlemelerin ihmaller zincirine eklenmesiyle tüm oteli sardı. Yaşanan büyük can pazarı ve dehşet dolu gece sonrasında, otele sömestr tatili için gelen ailelerden, içinde çocukların da olduğu birçok kişi yaşama veda etti. TBMM’de oluşturulan komisyonda yangında ölenlerin yakınları konuşurken duygu seli yaşandı. Göz pınarları durmadı, çağladı. Televizyondan ekranlarımıza yansıyan komisyon toplantısındaki bu görüntüler nedeniyle boğazımız düğümlendi. Söz konusu otelin işletmecileri, ne yazık ki maksimum kazanç uğruna, güvenlik şartlarını hiçe sayarak otelde konaklayan yüzlerce müşterinin hayatını büyük riske attı. Yetmiş sekiz (78) kişinin ölümüne, elli bir (51) kişinin yaralanmasına neden olan bu yangında ölenlerin otuz altısı (36) tatilci çocuklardı. Diğerleri de bu çocukların ebeveynleri ile yakınları… Bu yangında birçok trajedi bir arada yaşandı. Felaket otuz (30) aileyi direk veya dolaylı etkiledi. Bu ailelerin ve yakınlarının evlerine ateş düşürdü. Yangın sebebiyle, bu ailelere mensup en az birer çocuk hayatını kaybetti. Yangında ölen çocukların çoğunluğu, on sekiz (18) yaş altı ilk ve ortaokul öğrencisiydi. Çocukların yakınları, belki kurtulur düşüncesiyle çocuklarını camdan aşağıya attı. Sömestr tatilinde çocuklarıyla birlikte kış tatili yapmak isteyen dört (4) aile, tüm fertleriyle birlikte aramızdan ayrıldı. Bu faciadan sonra yetkililer ile iktidar temsilcileri, açıkça görülen ihmaller zinciri ile göz göre göre gelen “facianın” sorumluluğunu üzerlerinden atmak için çabaladı. Kartalkaya faciasından bu yana aylar geçti. Bakan “10 günde bu yangın ve facianın sorumlularını buluruz” demişti. TBMM’de kurulan “Kartalkaya Kayak Merkezi’ndeki Otel Yangınını Araştırma Komisyonu”, normal süresinde görevini sonuçlandıramadığı için görev süresinin bir ay uzatılmasına karar aldı. Akabinde bu ek görev süresi de tüketildi. Ancak henüz kamuoyuna konu ile ilgili doyurucu bir açıklama yapılmadı.  Kamu kurumları arasında bu faciayla ilgili sorumluluk üstlenen olmadı. Kurumlar birbirini suçladı. Turizm Bakanlığı’nın denetim yönünden suçlama girişimlerine Bolu Belediyesi’nin cevabı sert oldu. Bolu Belediye Başkanı, bu tesislerin Turizm Bakanlığı’nın denetiminde olduğunu, kimsenin belediyeyi suçlama girişiminde bulunamayacağını beyan etti. Grand Kartal Oteli'ndeki bu yangın sıradan bir kaza değil, fazla kazanca kurban edilen, birçoğu çocuklardan oluşan 78 kişinin yaşamına mal olmuş bir katliamdır. 1993 senesinin Temmuz ayında, halk ozanı Pir Sultan Abdal için dört yıldır düzenlenen şenliklere katılmak amacıyla, Türkiye'nin ve Avrupa'nın pek çok yerinden yazarlar, şairler, sanatçılar, halk ozanları, tiyatro grupları, semah ekipleri ve çoğunluğu Alevi yüzlerce insan Sivas'a geldi.  Pir Sultan Abdal, boyun eğmemenin ve başkaldırının sembolü olarak yalnızca dini ayrımcılığa uğrayan Aleviler için değil, tüm aydınlar, şairler ve sanatçılar için de tarihsel sembollerden ve en önemli halk ozanlarından biriydi. Bu nedenle, Pir Sultan Kültür Derneği'nce organize edilen şenlikler üç yıldır Pir Sultan Abdal’ın doğduğu köy olan Banaz’da düzenleniyordu. Bu defa Banaz köyünde düzenlenen şenliklerin Sivas il Merkezi'nde yapılmasına karar verilerek, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne geniş çaplı bir katılım sağlanmıştı. Üstelik festival, 1993’te yapılan dördüncü yılında Kültür Bakanlığı ve Sivas Valiliği’nin de desteği ile organize edilmişti. Şehir merkezinde de etkinliklerin yapılacağının duyurulduğu andan itibaren, öfkeli kalabalıkların nefret söylem ve sesleri yükselmeye başlamıştı. Şenliğin en önemli konuğu, Bakanlar Kurulu tarafından yasaklanan Salman Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri” romanını yayınlamaya çalışan Aziz Nesin’di. Aziz Nesin’in Sivas’a gelmesi üzerine büyük bir linç kampanyası yürüten radikal islamcıların çoğunluğu, şehir dışından toplanarak getirilenler ile provokasyonlarla galeyana getirilenlerden oluşuyordu. "Sivas laiklere mezar olacak" sloganlarıyla yapılan yürüyüş sırasında ‘Halk Ozanları’ heykeli yıkıldı ve yerlerde sürüklendi. Sayıları giderek artan gruba herhangi bir müdahale olmazken, akşam saatlerine doğru kalabalık 15 bin kişiyi buldu. Binlerce kişi sloganlar eşliğinde oteli taşladı ve camlar kırıldı. Birkaç saat içinde otel önündeki araçlar ateşe verildi ve son olarak otelden de alevler yükselmeye başladı. 2 Temmuz 1993’te konukların sığındığı Madımak Oteli’nin önünde toplanan binlerce kişinin Madımak Oteli’nde bulunanlara yönelik katliam çağrısı yapmasına tüm yetkililer seyirci kaldı. Önceden örgütlendiği her halinden belli olan eylemde siyasal bir duruş sergilemeyi amaçlayan faşizan radikal islamcıların "Şeytan Aziz!", "Sivas, Aziz'e mezar olacak!" gibi sloganları daha sonra devlete ve rejime yönelmiş, "Kahrolsun laiklik!", "Müslüman Türkiye!", "Yaşasın Şeriat!" sesleri yükselmişti. Otelin saldırganlar tarafından kuşatılmasından itibaren provokasyonu örgütleyen islamcıların, sürekli “öldürün, öldürün”, “yakalım, yakın” komutlarını ne yapacağı belli olmayan güruha pompaladığı da otelden sağ kurtulan katılımcıların ifadelerinde yer almaktadır. Madımak Oteli yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı bir saldırıyla yakılmış, bu korkunç vahşet ise kitle tarafından alkışlarla izlenmiştir. Ankara’daki devlet yetkilileri konu hakkında bilgilendirilmiş olmalarına rağmen önlem alınmadığı gibi, olaya da müdahale edilmiyordu. Madımak Oteli yangınında, aralarında aydınların, yazarların ve sanatçıların bulunduğu otuz üç (33) kişi yakılarak katledildi. Ayrıca iki (2) otel çalışanı ile iki (2) de saldırgan olmak üzere toplam 37 kişi hayatını kaybetti. Katliamın ardından dönemin başbakanı Tansu Çiller, “çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir…” dedi.  Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nusret Demiral, henüz soruşturma aşamasında, Aziz Nesin’in Sivas’ta bulunmasını kastederek “olayda örgüt yok, tahrik var” beyanında bulundu. Demiral'ın bu sözleri, soruşturmanın seyrine dair bir işeretti.  Kamuoyunda “Sivas Davası” olarak bilinen ve 1994’te sonuçlanan 124 sanıklı davada ise yine Aziz Nesin’in yayınladığı kitaba atıfta bulunularak, 26 sanığa “haksız tahrik indirimi” uygulanabilmiştir. Bu provokatif saldırı sonrasında kaybettiklerimiz arasında, 15yaşındaki Menekşe ile 12 yaşındaki Koray Kaya kardeşler de bulunmaktaydı. Katledilen sanatçı aydınların çoğunluğu, 18-25 yaş grubundaydı. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas MadımakOoteli'nde gerçekleştirilen saldırı nedeniyle öldürülenlerin acısı dinmedi, toplumsal bir yara haline geldi. Katledilen çocukların, gençlerin, aydın ve sanatçıların yerleri doldurulamadı.  Madımak'ta (kardeş) çocuklar katledildi. Madımak'ta belki de ileride ülkemizin gelişmesine katkı sunabilecek, 18-25 yaş arası gençler (bir kısmı kardeş veya yakın akraba) katledildi. Madımak'ta bu ülkenin yetiştirdiği en güzide şairler, ozanlar, yazarlar ve sanatçılar katledildi. Madımak'ta insanlar yakılarak öldürüldü. Katliamdan sonra göstermelik olarak birileri yakalanarak yargılandı. Bir kısmı “yakalanamadığı” için zaman aşımına uğratılarak kurtarıldı. Toplumun ve kayıp yakınlarının yürek acısı 32 yıl sonra da dinmedi. Dorukkaya Oteli'ndeki katliamın sorumlusu vahşi kapitalizm, Madımak katliamının sorumlusu da finans kapitalin en barbar, en saldırgan, en ırkçı ideolojisi olan faşizmdir. Madımak katliamı sonrası atılan bir slogan, bugün gibi yarın da güncelliğini koruyacaktır. "Dün Çorum’da, bugün Sivas’ta, çözüm faşizme karşı savaşta." Lakin kapitalizm yok edilmedikçe, faşizm yok olmayacaktır.
Ekleme Tarihi: 02 July 2025 - Wednesday
Metin Ebetürk

SİVAS MADIMAK'TAN BOLU GRAND KARTAL'A

Kışlık Dorukkaya tatil yöresindeki Grand Kartal Oteli'nde yaşanan trajedi hepimizin belleğine kazıldı. Gece yarısı alt kat kafeteryada başlayan yangın, böylesi bir riske karşı alınmayan önlemelerin ihmaller zincirine eklenmesiyle tüm oteli sardı. Yaşanan büyük can pazarı ve dehşet dolu gece sonrasında, otele sömestr tatili için gelen ailelerden, içinde çocukların da olduğu birçok kişi yaşama veda etti.

TBMM’de oluşturulan komisyonda yangında ölenlerin yakınları konuşurken duygu seli yaşandı. Göz pınarları durmadı, çağladı. Televizyondan ekranlarımıza yansıyan komisyon toplantısındaki bu görüntüler nedeniyle boğazımız düğümlendi.

Söz konusu otelin işletmecileri, ne yazık ki maksimum kazanç uğruna, güvenlik şartlarını hiçe sayarak otelde konaklayan yüzlerce müşterinin hayatını büyük riske attı. Yetmiş sekiz (78) kişinin ölümüne, elli bir (51) kişinin yaralanmasına neden olan bu yangında ölenlerin otuz altısı (36) tatilci çocuklardı. Diğerleri de bu çocukların ebeveynleri ile yakınları…

Bu yangında birçok trajedi bir arada yaşandı. Felaket otuz (30) aileyi direk veya dolaylı etkiledi. Bu ailelerin ve yakınlarının evlerine ateş düşürdü.

Yangın sebebiyle, bu ailelere mensup en az birer çocuk hayatını kaybetti.

Yangında ölen çocukların çoğunluğu, on sekiz (18) yaş altı ilk ve ortaokul öğrencisiydi.

Çocukların yakınları, belki kurtulur düşüncesiyle çocuklarını camdan aşağıya attı.

Sömestr tatilinde çocuklarıyla birlikte kış tatili yapmak isteyen dört (4) aile, tüm fertleriyle birlikte aramızdan ayrıldı.

Bu faciadan sonra yetkililer ile iktidar temsilcileri, açıkça görülen ihmaller zinciri ile göz göre göre gelen “facianın” sorumluluğunu üzerlerinden atmak için çabaladı. Kartalkaya faciasından bu yana aylar geçti. Bakan “10 günde bu yangın ve facianın sorumlularını buluruz” demişti. TBMM’de kurulan “Kartalkaya Kayak Merkezi’ndeki Otel Yangınını Araştırma Komisyonu”, normal süresinde görevini sonuçlandıramadığı için görev süresinin bir ay uzatılmasına karar aldı. Akabinde bu ek görev süresi de tüketildi. Ancak henüz kamuoyuna konu ile ilgili doyurucu bir açıklama yapılmadı. 

Kamu kurumları arasında bu faciayla ilgili sorumluluk üstlenen olmadı. Kurumlar birbirini suçladı. Turizm Bakanlığı’nın denetim yönünden suçlama girişimlerine Bolu Belediyesi’nin cevabı sert oldu. Bolu Belediye Başkanı, bu tesislerin Turizm Bakanlığı’nın denetiminde olduğunu, kimsenin belediyeyi suçlama girişiminde bulunamayacağını beyan etti.

Grand Kartal Oteli'ndeki bu yangın sıradan bir kaza değil, fazla kazanca kurban edilen, birçoğu çocuklardan oluşan 78 kişinin yaşamına mal olmuş bir katliamdır.

1993 senesinin Temmuz ayında, halk ozanı Pir Sultan Abdal için dört yıldır düzenlenen şenliklere katılmak amacıyla, Türkiye'nin ve Avrupa'nın pek çok yerinden yazarlar, şairler, sanatçılar, halk ozanları, tiyatro grupları, semah ekipleri ve çoğunluğu Alevi yüzlerce insan Sivas'a geldi. 

Pir Sultan Abdal, boyun eğmemenin ve başkaldırının sembolü olarak yalnızca dini ayrımcılığa uğrayan Aleviler için değil, tüm aydınlar, şairler ve sanatçılar için de tarihsel sembollerden ve en önemli halk ozanlarından biriydi. Bu nedenle, Pir Sultan Kültür Derneği'nce organize edilen şenlikler üç yıldır Pir Sultan Abdal’ın doğduğu köy olan Banaz’da düzenleniyordu.

Bu defa Banaz köyünde düzenlenen şenliklerin Sivas il Merkezi'nde yapılmasına karar verilerek, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne geniş çaplı bir katılım sağlanmıştı. Üstelik festival, 1993’te yapılan dördüncü yılında Kültür Bakanlığı ve Sivas Valiliği’nin de desteği ile organize edilmişti.

Şehir merkezinde de etkinliklerin yapılacağının duyurulduğu andan itibaren, öfkeli kalabalıkların nefret söylem ve sesleri yükselmeye başlamıştı. Şenliğin en önemli konuğu, Bakanlar Kurulu tarafından yasaklanan Salman Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri” romanını yayınlamaya çalışan Aziz Nesin’di. Aziz Nesin’in Sivas’a gelmesi üzerine büyük bir linç kampanyası yürüten radikal islamcıların çoğunluğu, şehir dışından toplanarak getirilenler ile provokasyonlarla galeyana getirilenlerden oluşuyordu.

"Sivas laiklere mezar olacak" sloganlarıyla yapılan yürüyüş sırasında ‘Halk Ozanları’ heykeli yıkıldı ve yerlerde sürüklendi. Sayıları giderek artan gruba herhangi bir müdahale olmazken, akşam saatlerine doğru kalabalık 15 bin kişiyi buldu. Binlerce kişi sloganlar eşliğinde oteli taşladı ve camlar kırıldı. Birkaç saat içinde otel önündeki araçlar ateşe verildi ve son olarak otelden de alevler yükselmeye başladı.

2 Temmuz 1993’te konukların sığındığı Madımak Oteli’nin önünde toplanan binlerce kişinin Madımak Oteli’nde bulunanlara yönelik katliam çağrısı yapmasına tüm yetkililer seyirci kaldı.

Önceden örgütlendiği her halinden belli olan eylemde siyasal bir duruş sergilemeyi amaçlayan faşizan radikal islamcıların "Şeytan Aziz!", "Sivas, Aziz'e mezar olacak!" gibi sloganları daha sonra devlete ve rejime yönelmiş, "Kahrolsun laiklik!", "Müslüman Türkiye!", "Yaşasın Şeriat!" sesleri yükselmişti.

Otelin saldırganlar tarafından kuşatılmasından itibaren provokasyonu örgütleyen islamcıların, sürekli “öldürün, öldürün”, “yakalım, yakın” komutlarını ne yapacağı belli olmayan güruha pompaladığı da otelden sağ kurtulan katılımcıların ifadelerinde yer almaktadır.

Madımak Oteli yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı bir saldırıyla yakılmış, bu korkunç vahşet ise kitle tarafından alkışlarla izlenmiştir.

Ankara’daki devlet yetkilileri konu hakkında bilgilendirilmiş olmalarına rağmen önlem alınmadığı gibi, olaya da müdahale edilmiyordu. Madımak Oteli yangınında, aralarında aydınların, yazarların ve sanatçıların bulunduğu otuz üç (33) kişi yakılarak katledildi. Ayrıca iki (2) otel çalışanı ile iki (2) de saldırgan olmak üzere toplam 37 kişi hayatını kaybetti.

Katliamın ardından dönemin başbakanı Tansu Çiller, “çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir…” dedi. 

Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nusret Demiral, henüz soruşturma aşamasında, Aziz Nesin’in Sivas’ta bulunmasını kastederek “olayda örgüt yok, tahrik var” beyanında bulundu. Demiral'ın bu sözleri, soruşturmanın seyrine dair bir işeretti. 

Kamuoyunda “Sivas Davası” olarak bilinen ve 1994’te sonuçlanan 124 sanıklı davada ise yine Aziz Nesin’in yayınladığı kitaba atıfta bulunularak, 26 sanığa “haksız tahrik indirimi” uygulanabilmiştir.

Bu provokatif saldırı sonrasında kaybettiklerimiz arasında, 15yaşındaki Menekşe ile 12 yaşındaki Koray Kaya kardeşler de bulunmaktaydı. Katledilen sanatçı aydınların çoğunluğu, 18-25 yaş grubundaydı.

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas MadımakOoteli'nde gerçekleştirilen saldırı nedeniyle öldürülenlerin acısı dinmedi, toplumsal bir yara haline geldi. Katledilen çocukların, gençlerin, aydın ve sanatçıların yerleri doldurulamadı. 

Madımak'ta (kardeş) çocuklar katledildi.

Madımak'ta belki de ileride ülkemizin gelişmesine katkı sunabilecek, 18-25 yaş arası gençler (bir kısmı kardeş veya yakın akraba) katledildi.

Madımak'ta bu ülkenin yetiştirdiği en güzide şairler, ozanlar, yazarlar ve sanatçılar katledildi.

Madımak'ta insanlar yakılarak öldürüldü.

Katliamdan sonra göstermelik olarak birileri yakalanarak yargılandı. Bir kısmı “yakalanamadığı” için zaman aşımına uğratılarak kurtarıldı. Toplumun ve kayıp yakınlarının yürek acısı 32 yıl sonra da dinmedi.

Dorukkaya Oteli'ndeki katliamın sorumlusu vahşi kapitalizm, Madımak katliamının sorumlusu da finans kapitalin en barbar, en saldırgan, en ırkçı ideolojisi olan faşizmdir.

Madımak katliamı sonrası atılan bir slogan, bugün gibi yarın da güncelliğini koruyacaktır. "Dün Çorum’da, bugün Sivas’ta, çözüm faşizme karşı savaşta."

Lakin kapitalizm yok edilmedikçe, faşizm yok olmayacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat plastik çember