Bugünlerde televizyon ekranlarında sıkça bir reklam spotu dönüyor; “Siz ne isterseniz o, Petrol Ooofisi, Petrol Ooofisi…”
Bu reklamın yıllar önce yine televizyon ekranlarına yansıyan hali ise “Özelleşti, Güzelleşti” şeklinde dilimize pelesenk olmuştu. Özelleşerek güzelleşen de, milli kuruluşlarımızdan Petrol Ofisi idi.
Petrol Ofisi Şubat 1941’de petrol ürünlerinin ithalat, depolama, arıtma ve dağıtımı amacıyla bir devlet şirketi olarak kurulmuş. 1983 yılına kadar TÜPRAŞ ve BOTAŞ ile aynı çatı altında yaşamını sürdürürken, 1983 yılı itibariyle anonim şirkete dönüştürülmüştü.
Bilindiği üzere 12 Eylül darbesinin en önemli gerekçelerinden birisi toplumsal uyanışın engellenmesi iken, diğeri 24 Ocak kararlarının uygulaması idi. 24 Ocak kararları doğrultusunda liberal politikaların hayata geçirilmesindeki mihenk taşı da, Cumhuriyet'in kurulmasından itibaren büyük özveriyle var edilen kamuya ait işletme ve kuruluşların satılarak özelleştirilmesiydi. Petrol Ofisi A.Ş. de 1990’ların başında bu furyaya dahil edilmiş, 1998 yılından itibaren de blok satış yoluyla özelleştirilmesi gündeme gelmişti.
POAŞ'ın %51'lik kamu hissesinin blok satış yöntemiyle satılması için 18 Mart 1998 tarihinde ihale düzenlendi. İhalede verilen en yüksek teklif 1 milyar 160 milyon dolar oldu. Oysa POAŞ'ın o tarihte mal varlıklarının toplam değeri 1,7 milyar dolar düzeyindeydi. Yine aynı dönem yıllık ortalama kârı 133 milyon dolar idi. Yani POAŞ, kuruluşun mal varlıklarından daha düşük bir meblağ ve 7-8 yıllık kârı karşılığında satılmak istendi (*). Yüklenicilerin ihale şartlarını yerine getirememesi nedeniyle, ikinci özelleştirme süreci 17 Kasım 1999'da başladı. Ancak ikinci özelleştirme süreci başlamadan önce POAŞ hisseleri borsada Eylül-Ekim aylarında %30 oranında geriledi. Bu durum, şirketin ve özelleştirilecek hisselerin değerini bir anda düşürdü. Bu ani düşüşün, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kaynaklı bir manipülasyon olduğu iddiaları kamuoyunda tartışmaya açıldı. Yeni özelleştirme ihalesinde verilecek düşük bir teklifin kamuoyu tepkisini çekmemesi için hisse fiyatlarının düşmesinin sağlandığı iddia edilmişti.
Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi olarak lanse edilen bu ihalede verilen en yüksek teklif olan 1 milyar 260 milyon dolar, POAŞ'ın sahip olduğu değerler ve faaliyetleri düşünüldüğünde devede kulak kalmıştı. POAŞ'ın kasasında 378,5 milyon dolar hazır parası bulunmakta iken, kurumun 1999 yılı satış hasılatı 2,7 milyar dolar, faaliyet kârı ise 230 milyon dolar olarak açıklandı.
İhale şartnamesine göre, gerçekleşen toplam fiyatın %40'ı devlete peşin ödenecek iken, POAŞ'ı alan T.İş Bankası-Doğan Şirketler Grubu'nun ödeyeceği peşin tutar zaten kuruluşun kasasında bulunan nakit değerden karşılanmıştı. Kısaca özelleştirme adı verilen bu blok satış için verilmesi gereken peşinat, kurumun kendi kaynaklarıyla karşılanmıştı. Özetle derenin taşıyla, derenin kuşunu vurmuşlardı.
Kısacası POAŞ, ihaleye katılması hukuka aykırı olan DOĞAN GRUBU'nun içinde yer aldığı konsorsiyuma ucuza ve hukuksuz bir şekilde peşkeş çekilmişti. POAŞ yine POAŞ'ın parasıyla satın alındı, ama sahibi İş-Doğan Grubu oldu.
Özelleştirme öncesi POAŞ'ta 3838 olan çalışan sayısı, özelleştirme sonrasında 2666 çalışanın işten çıkarılmasıyla 1172'ye düşürüldü ve ilk aşamada %70 oranında bir istihdam daralmasına gidildi.
POAŞ'ı kontrol eden İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş. 25.04.2002 tarihli yazısı ile ÖİB’e başvurarak, kamunun elinde kalan son %25,8 oranındaki A grubu hissenin tamamını satın almayı talep etti. 16.07.2002 tarih ve 41 sayılı ÖYK Kararı doğrultusunda, 31.07.2002 tarihinde imzalanan hisse satış sözleşmesi ile %25,8 oranındaki POAŞ hissesi, 387,5 trilyon TL bedel karşılığında İş-Doğan Petrol Yatırımları AŞ’ye taksitle satıldı.
Akaryakıt dağıtım sektöründen devletin çekilmesi ile kaçakçılık arttı. TBMM'de 2002-2004 dönemini incelemek üzere kurulan Araştırma Komisyonu, bu yıllarda gerçekleştirilen kaçakçılığın boyutlarını ve akaryakıtın nasıl kaçırıldığını rakamlarıyla ortaya koydu. Komisyonun hazırladığı raporda, akaryakıtın ülkeye kaçak olarak girmesi sonucunda, yıllık 8 milyar doları bulan pazarda devletin vergi kaybının 2,5 milyar dolara yaklaştığı tespit edildi.
Özelleştirmeden iki yıl sonra Haziran 2002 itibariyle, POAŞ'ın yeni sahipleri, 11 adet arsa ve arazi, 9 adet bina ve 4 adet istasyon satarak 13,8 trilyon TL gelir elde etti. Bu durum, özelleştirmenin yeni rant alanları yarattığına dair çarpıcı bir örnek oluşturdu.
İş-Doğan Grubu, zararda olan mevcut şirketlerini POAŞ ile birleştirerek, karlı bir kurum olan POAŞ’ın zararlı gözükmesine neden olmuş ve yıllarca vergiden muaf tutulmasını da sağlamıştır.
2005 yılı sonuna gelindiğinde ise Doğan Grubu'nun POAŞ'taki ortağı İş Bankası, elindeki POAŞ hisselerini 616 milyon dolar bedelle Doğan Grubu'na sattı. Ödemeler de vadeye bağlandı.
Oldukça tartışmalı bu satışın ardından 6 ay kadar bir süre sonra Doğan Grubu, POAŞ hisselerinin %34'ünü Avusturyalı devlet petrol şirketi OMV'ye 1 milyar 54 milyon dolara sattı. Böylece 6 ayda 578 milyon dolar kazanmış oldu.
2010 yılında Doğan Grubu, POAŞ'ta kalan %54,14'lük hissesini de OMV'ye satarak akaryakıt sektöründen çekildi. Bu satışın ardından ülkemizin en büyük akaryakıt şirketi, tamamen yabancı sermayenin eline geçti. Stratejik akaryakıt dağıtım sektöründe, büyük bir yabancılaştırma (**) operasyonu yapıldı.
Bu anlatmaya çalıştığım “Özelleşme ve Güzelleşme” hikâyesi, özelleştirilen yüzlerce kurumdan sadece bir tanesiyle ilgili. Diğerlerinin güzelleşmesi de içinde benzer hikayeler barındırıyor.
Gelişme yöntem ve usulünü, kapitalist üretim ve paylaşım modeline göre belirleyen ülkelerdeki bu gibi satışlar (özelleştirmeler), toplumcu iktisat teorisine göre tam anlamıyla belirli bir kesime sermaye aktarımı anlamını taşımaktadır.
Eski Başbakanlardan Adnan Menderes, “Her mahallede bir milyoner yaratacağım” diyerek iktidar olmuştu. Bu her mahallede bir milyoner yaratmanın kaynağı nedir diye sorulduğunda, yegane kaynağın ülkenin işçisi, köylüsü, kamu çalışanı ile esnafının emekleri ve bu emeklerle oluşturulmuş kamu kaynakları olduğu görülecektir.
POAŞ’ın birkaç yıla yayılan özelleştirilme ve daha sonraki yabancılaştırılma öyküsü, şaibeler, usulsüzlükler ve hukuksuzluklarla hatırlanmaktadır. Ancak özelleştirenlerin keyfine diyecek yok.
Her hükümet döneminde, özelleştirmeler yaşandı. Ancak 12 Eylül sonrası atağa geçen özelleştirme furyası, AKP döneminde roket hızına ulaştı.
Kurumların özelleştirilmelerine gerekçe yapılan “Devlet bakkallık yapar mı?”, “Devlet ziraatçılık yapar mı?”, “Devlet de şeker üretmesin…” yaklaşımları ile çıkılan yolda, “Sat sat bitmiyor, ne komünist ülkeymişiz… Babalar gibi satacağız” diyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan gibi nice aktörlere tanık olduk…
Aslında amaçlanan kamu lehine özelleştirme değildi. Hedeflenen, kamu kuruluşlarının bir çıkar çevresine, yine kamu eliyle peşkeş çekilmesiydi. Kamunun bütün karlı kuruluşları, yine devlet bankalarından alınan kredilerle birilerine devredildi (peşkeş çekildi).
Satılan kuruluşların toplumun yaralarına merhem olacağı iddia edildi. Oysa ki ne yaralara merhem oldu, ne de sunulan gerekçelerin doğruluğu ortaya konuldu.
AKP iktidarında blok olarak veya hisse satışıyla pay devri yapılan varlıklar ve şirketlerin sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Bu satışlara rağmen ülkemizin işçi, emekçi ve emeklisinin iki yakası ne yazık ki bir araya gelemiyor. Ülkemizin en güzide kuruluşlarının satışından sonra ulusal ekonominin biraz olsun rahatlayacağını, halkın refahına bir nebze katkıda bulunulacağını düşünenler ise büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Siz özelleştirilen Petrol Ofisi’nde makyajlama dışında bir değişim ve güzelleşen bir şey gördünüz mü?
Şayet yanıtınız “hayır” ise sormak isterim. Kim güzelleşti?
Tam anlamıyla özelleştirenler güzelleşti diyebiliriz…
Güzelleşmeler devam edeceğe benziyor.
*Kaynak Petrol İş Sendikası’nın “Petrol Ofisi A.Ş. İş-Doğan Grubu’na Satıldı, Satışın Faturası Halka ve Devlete Çıktı Başlıklı” duyurusu (https://www.petrol-is.org.tr/sites/default/files/2016-04-petrol-ofisi-ozellestirme-bn.pdf) Duyuruyu ve Petrol İş Sendikası’nın özelleştirme sürecinde vermiş olduğu mücadeleyi daha geniş olarak okumanızı öneririm.
**Bu deyim Petrol İş Sendikası’na aittir.
Bugünlerde televizyon ekranlarında sıkça bir reklam spotu dönüyor; “Siz ne isterseniz o, Petrol Ooofisi, Petrol Ooofisi…”
Bu reklamın yıllar önce yine televizyon ekranlarına yansıyan hali ise “Özelleşti, Güzelleşti” şeklinde dilimize pelesenk olmuştu. Özelleşerek güzelleşen de, milli kuruluşlarımızdan Petrol Ofisi idi.
Petrol Ofisi Şubat 1941’de petrol ürünlerinin ithalat, depolama, arıtma ve dağıtımı amacıyla bir devlet şirketi olarak kurulmuş. 1983 yılına kadar TÜPRAŞ ve BOTAŞ ile aynı çatı altında yaşamını sürdürürken, 1983 yılı itibariyle anonim şirkete dönüştürülmüştü.
Bilindiği üzere 12 Eylül darbesinin en önemli gerekçelerinden birisi toplumsal uyanışın engellenmesi iken, diğeri 24 Ocak kararlarının uygulaması idi. 24 Ocak kararları doğrultusunda liberal politikaların hayata geçirilmesindeki mihenk taşı da, Cumhuriyet'in kurulmasından itibaren büyük özveriyle var edilen kamuya ait işletme ve kuruluşların satılarak özelleştirilmesiydi. Petrol Ofisi A.Ş. de 1990’ların başında bu furyaya dahil edilmiş, 1998 yılından itibaren de blok satış yoluyla özelleştirilmesi gündeme gelmişti.
POAŞ'ın %51'lik kamu hissesinin blok satış yöntemiyle satılması için 18 Mart 1998 tarihinde ihale düzenlendi. İhalede verilen en yüksek teklif 1 milyar 160 milyon dolar oldu. Oysa POAŞ'ın o tarihte mal varlıklarının toplam değeri 1,7 milyar dolar düzeyindeydi. Yine aynı dönem yıllık ortalama kârı 133 milyon dolar idi. Yani POAŞ, kuruluşun mal varlıklarından daha düşük bir meblağ ve 7-8 yıllık kârı karşılığında satılmak istendi (*). Yüklenicilerin ihale şartlarını yerine getirememesi nedeniyle, ikinci özelleştirme süreci 17 Kasım 1999'da başladı. Ancak ikinci özelleştirme süreci başlamadan önce POAŞ hisseleri borsada Eylül-Ekim aylarında %30 oranında geriledi. Bu durum, şirketin ve özelleştirilecek hisselerin değerini bir anda düşürdü. Bu ani düşüşün, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kaynaklı bir manipülasyon olduğu iddiaları kamuoyunda tartışmaya açıldı. Yeni özelleştirme ihalesinde verilecek düşük bir teklifin kamuoyu tepkisini çekmemesi için hisse fiyatlarının düşmesinin sağlandığı iddia edilmişti.
Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi olarak lanse edilen bu ihalede verilen en yüksek teklif olan 1 milyar 260 milyon dolar, POAŞ'ın sahip olduğu değerler ve faaliyetleri düşünüldüğünde devede kulak kalmıştı. POAŞ'ın kasasında 378,5 milyon dolar hazır parası bulunmakta iken, kurumun 1999 yılı satış hasılatı 2,7 milyar dolar, faaliyet kârı ise 230 milyon dolar olarak açıklandı.
İhale şartnamesine göre, gerçekleşen toplam fiyatın %40'ı devlete peşin ödenecek iken, POAŞ'ı alan T.İş Bankası-Doğan Şirketler Grubu'nun ödeyeceği peşin tutar zaten kuruluşun kasasında bulunan nakit değerden karşılanmıştı. Kısaca özelleştirme adı verilen bu blok satış için verilmesi gereken peşinat, kurumun kendi kaynaklarıyla karşılanmıştı. Özetle derenin taşıyla, derenin kuşunu vurmuşlardı.
Kısacası POAŞ, ihaleye katılması hukuka aykırı olan DOĞAN GRUBU'nun içinde yer aldığı konsorsiyuma ucuza ve hukuksuz bir şekilde peşkeş çekilmişti. POAŞ yine POAŞ'ın parasıyla satın alındı, ama sahibi İş-Doğan Grubu oldu.
Özelleştirme öncesi POAŞ'ta 3838 olan çalışan sayısı, özelleştirme sonrasında 2666 çalışanın işten çıkarılmasıyla 1172'ye düşürüldü ve ilk aşamada %70 oranında bir istihdam daralmasına gidildi.
POAŞ'ı kontrol eden İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş. 25.04.2002 tarihli yazısı ile ÖİB’e başvurarak, kamunun elinde kalan son %25,8 oranındaki A grubu hissenin tamamını satın almayı talep etti. 16.07.2002 tarih ve 41 sayılı ÖYK Kararı doğrultusunda, 31.07.2002 tarihinde imzalanan hisse satış sözleşmesi ile %25,8 oranındaki POAŞ hissesi, 387,5 trilyon TL bedel karşılığında İş-Doğan Petrol Yatırımları AŞ’ye taksitle satıldı.
Akaryakıt dağıtım sektöründen devletin çekilmesi ile kaçakçılık arttı. TBMM'de 2002-2004 dönemini incelemek üzere kurulan Araştırma Komisyonu, bu yıllarda gerçekleştirilen kaçakçılığın boyutlarını ve akaryakıtın nasıl kaçırıldığını rakamlarıyla ortaya koydu. Komisyonun hazırladığı raporda, akaryakıtın ülkeye kaçak olarak girmesi sonucunda, yıllık 8 milyar doları bulan pazarda devletin vergi kaybının 2,5 milyar dolara yaklaştığı tespit edildi.
Özelleştirmeden iki yıl sonra Haziran 2002 itibariyle, POAŞ'ın yeni sahipleri, 11 adet arsa ve arazi, 9 adet bina ve 4 adet istasyon satarak 13,8 trilyon TL gelir elde etti. Bu durum, özelleştirmenin yeni rant alanları yarattığına dair çarpıcı bir örnek oluşturdu.
İş-Doğan Grubu, zararda olan mevcut şirketlerini POAŞ ile birleştirerek, karlı bir kurum olan POAŞ’ın zararlı gözükmesine neden olmuş ve yıllarca vergiden muaf tutulmasını da sağlamıştır.
2005 yılı sonuna gelindiğinde ise Doğan Grubu'nun POAŞ'taki ortağı İş Bankası, elindeki POAŞ hisselerini 616 milyon dolar bedelle Doğan Grubu'na sattı. Ödemeler de vadeye bağlandı.
Oldukça tartışmalı bu satışın ardından 6 ay kadar bir süre sonra Doğan Grubu, POAŞ hisselerinin %34'ünü Avusturyalı devlet petrol şirketi OMV'ye 1 milyar 54 milyon dolara sattı. Böylece 6 ayda 578 milyon dolar kazanmış oldu.
2010 yılında Doğan Grubu, POAŞ'ta kalan %54,14'lük hissesini de OMV'ye satarak akaryakıt sektöründen çekildi. Bu satışın ardından ülkemizin en büyük akaryakıt şirketi, tamamen yabancı sermayenin eline geçti. Stratejik akaryakıt dağıtım sektöründe, büyük bir yabancılaştırma (**) operasyonu yapıldı.
Bu anlatmaya çalıştığım “Özelleşme ve Güzelleşme” hikâyesi, özelleştirilen yüzlerce kurumdan sadece bir tanesiyle ilgili. Diğerlerinin güzelleşmesi de içinde benzer hikayeler barındırıyor.
Gelişme yöntem ve usulünü, kapitalist üretim ve paylaşım modeline göre belirleyen ülkelerdeki bu gibi satışlar (özelleştirmeler), toplumcu iktisat teorisine göre tam anlamıyla belirli bir kesime sermaye aktarımı anlamını taşımaktadır.
Eski Başbakanlardan Adnan Menderes, “Her mahallede bir milyoner yaratacağım” diyerek iktidar olmuştu. Bu her mahallede bir milyoner yaratmanın kaynağı nedir diye sorulduğunda, yegane kaynağın ülkenin işçisi, köylüsü, kamu çalışanı ile esnafının emekleri ve bu emeklerle oluşturulmuş kamu kaynakları olduğu görülecektir.
POAŞ’ın birkaç yıla yayılan özelleştirilme ve daha sonraki yabancılaştırılma öyküsü, şaibeler, usulsüzlükler ve hukuksuzluklarla hatırlanmaktadır. Ancak özelleştirenlerin keyfine diyecek yok.
Her hükümet döneminde, özelleştirmeler yaşandı. Ancak 12 Eylül sonrası atağa geçen özelleştirme furyası, AKP döneminde roket hızına ulaştı.
Kurumların özelleştirilmelerine gerekçe yapılan “Devlet bakkallık yapar mı?”, “Devlet ziraatçılık yapar mı?”, “Devlet de şeker üretmesin…” yaklaşımları ile çıkılan yolda, “Sat sat bitmiyor, ne komünist ülkeymişiz… Babalar gibi satacağız” diyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan gibi nice aktörlere tanık olduk…
Aslında amaçlanan kamu lehine özelleştirme değildi. Hedeflenen, kamu kuruluşlarının bir çıkar çevresine, yine kamu eliyle peşkeş çekilmesiydi. Kamunun bütün karlı kuruluşları, yine devlet bankalarından alınan kredilerle birilerine devredildi (peşkeş çekildi).
Satılan kuruluşların toplumun yaralarına merhem olacağı iddia edildi. Oysa ki ne yaralara merhem oldu, ne de sunulan gerekçelerin doğruluğu ortaya konuldu.
AKP iktidarında blok olarak veya hisse satışıyla pay devri yapılan varlıklar ve şirketlerin sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Bu satışlara rağmen ülkemizin işçi, emekçi ve emeklisinin iki yakası ne yazık ki bir araya gelemiyor. Ülkemizin en güzide kuruluşlarının satışından sonra ulusal ekonominin biraz olsun rahatlayacağını, halkın refahına bir nebze katkıda bulunulacağını düşünenler ise büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Siz özelleştirilen Petrol Ofisi’nde makyajlama dışında bir değişim ve güzelleşen bir şey gördünüz mü?
Şayet yanıtınız “hayır” ise sormak isterim. Kim güzelleşti?
Tam anlamıyla özelleştirenler güzelleşti diyebiliriz…
Güzelleşmeler devam edeceğe benziyor.
*Kaynak Petrol İş Sendikası’nın “Petrol Ofisi A.Ş. İş-Doğan Grubu’na Satıldı, Satışın Faturası Halka ve Devlete Çıktı Başlıklı” duyurusu (https://www.petrol-is.org.tr/sites/default/files/2016-04-petrol-ofisi-ozellestirme-bn.pdf) Duyuruyu ve Petrol İş Sendikası’nın özelleştirme sürecinde vermiş olduğu mücadeleyi daha geniş olarak okumanızı öneririm.
**Bu deyim Petrol İş Sendikası’na aittir.