Herkesin bildiği bir spor deyimidir; “maç devam ederken kurallar değişmez…” Meğer bu deyim yalnızca sporla ilgili değil, bu deyim (kural) her alana gerekirmiş. Zira son zamanlarda spor karşılaşmalarında olmasa da, kuralların sıkça değiştiğine tanık oluyoruz.
Özellikle siyaset arenasında maç devam ederken kuralların değiştiğine bolca tanık olmaktan başımız dönmeye başladı. Deyim yerindeyse bu durum, geçenlerde kaybettiğimiz şarkıcı Ferdi Tayfur’un meşhur şarkısını anımsatıyor. Neydi bu şarkının sözleri:
Senden kaçamadım, dağları aşamadım
İsyan ettim, sana duyuramadım
Senden kaçamadım, dağları aşamadım
İsyan ettim sana duyuramadım
Ahhh, ahhh, ahh
Döndüm, döndüm durdum
Döndüm, döndüm durdum
Ben sana döndüm, durdum
Ben sana döndüm, durdum…
Ülkemiz gerçekten ilginç günlerden geçiyor. Geleceğe güvenle bakmamızı engelleyen, adalete olan inançsızlığa, bugüne dek görülmemiş boyutta yaşadığımız yoksulluğu da eklediğimizde, güvensizlik ve endişe duygumuz artıyor.
Siyaset arenasında hakaretler havada uçuşuyor. Bu durum, toplum içerisinde iyice azalan saygıyı da yok etme noktasında. Birine “lan” dersen hakaret sayılıyor, ama başkaları sana küfür etse de bu hakaret kapsamında değerlendirilmiyor. Peki nedir hakaretin ölçütü?
Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile İmamoğlu arasındaki “ahmak” söz dalaşı Kasım 2019’da başladı. Süleyman Soylu, Strasburg’da temaslarda bulunan İmamoğlu için isim vermeden “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek” demişti. İmamoğlu da buna yanıt olarak “31 Mart seçimini iptal edenler ahmaktır” demişti. İmamoğlu’nun sarf ettiği bu “ağır hakaret” üzerine savcılar harekete geçmiş ve seçim kurulu üyelerine “ahmak” demekle hakaret suçu işlediği iddiası ile İmamoğlu aleyhine dava açılmasını sağlamıştı. Soylunun sarf ettiği kelime ise elbette hakaret değildi…
İstanbul Üniversitesi 18 Mart’ta, aralarında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve profesör ünvanlı şahısların da bulunduğu 28 kişinin diplomalarını iptal ettiğini açıkladı. Üniversitenin hazırladığı raporda, çeşitli yatay geçiş kurallarına uyulmadığı öne sürülüyor, İmamoğlu’nun "kontenjan dışı kayıt yaptırdığı" Girne Amerikan Üniversitesi’nde eğitim görmesine rağmen, yatay geçiş işlemini Doğu Akdeniz Üniversitesi adıyla gerçekleştirdiği belirtiliyordu.
Diploma iptallerinin etkileyeceği onlarca kişi ve kurum var. Bunların en başında hukuk kurumları geliyor. Mahkemelerin iptal kararları hakkında nasıl bir karar vereceği bilinemiyor. İptallerden etkilenecek diğer kurumlar ise, diploması iptal edilen akademisyenlerin çalışmakta olduğu üniversiteler. Yine diploma iptallerinin, binlerce mağdur ortaya çıkardığı söylemeliyiz. Zira iptal mağduru akademisyenler yanında, onların ders vererek mezun ettiği pek çok öğrenci de var. Gerçek bir kargaşa ortamı içerisinde, yarını belirsiz bir süreç yaşanacağa benziyor.
Eski Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın kızının ABD’de biyoloji okurken, denkliği olmadığı halde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girip mezun olduğu ve doktorluğa başladığı, dokuz yıl sonra açılan soruşturmanın ise zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldığı, medya organlarınca hatırlatılıyor. Ancak İmamoğlu ile diploması iptal edilen 28 kişi için aynı hukuki yaklaşımın uygulanmadığı, Akar’ın kızı için işleyen zaman aşımının onlar için kesintiye uğradığı belirtiliyor. Ülkemizde en ağır cezayı gerektiren suçlarda zaman aşımı 20 yıl iken, İmamoğlu ile 28 kişinin diplomasının üzerinden 35 yıl geçmiş olduğunu tekrar hatırlamakta yarar var.
Mevcut durum, eski siyasetçi ve Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in şu sözünü ister istemez hatırlara getiriyor; “dün dündür bugün de bugündür…”
İktidar partisi ile cumhur ittifakı dışında kalan kalan siyasi partiler için bir cadı avının başlatılmış olduğu görülüyor. Bir zamanlar bu avın, sırasıyla DEP, HADEP, HDP ve YEŞİL SOL GELECEK ile DEM Partileri için kesintisiz uygulandığını da hatırlamakta fayda var. Şimdilerde iktidar partisi, muhalefetin neresinden yakalarsa oradan başlayan soruşturma ve kovuşturmalarla vakit kazanmaya ve yol almaya çalışıyor. Bu yol almadaki operasyonlara en iyi zeminin belediyeler olduğu fark edilerek, adımlar sıklaştırılıyor.
DEM’li birçok belediyeye kayyum atanmış olduğunu, kayyum atanmış belediyelerin birçok yöneticisinin de tutuklu olarak cezaevlerinde yaşamlarını sürdürmekte olduğunu biliyoruz. İktidar partisi AKP’nin karşısında durarak ciddi politikalar ortaya koyan tüm partiler ile siyasetçileri bekleyen akıbet de budur. Kur’an-ı Kerim’in Ankebut Suresi’nin 57. Ayet’inde değinilen ve mezarlık girişlerinde yazan “her canlı ölümü tadacaktır” deyimi gibi, “her muhalif soruşturma ile kovuşturmayı, kayyumu ve hatta gerekirse cezaevini tadacaktır!” anlamında.
Şimdi sıra CHP’li belediyelerde. Yolsuzluk ve terör ithamları yanında, başta iktidarca gerekli görülmeyen ve üretilemeyen hizmetler olmak üzere birçok faaliyet ve hizmetlerde kıskaç ve tehdit hissedilir durumda. Bazı belediye başkanları ve yöneticileri ile bürokratları yolsuzluk soruşturması ile cezaevlerinde konuk edilirken, ileri safhasında kovuşturma ile bu konukluğun daha da uzayacağı da gözüküyor.
Ekrem İmamoğlu, suç örgütü kurmak ve yönetmek, irtikâp, rüşvet almak, ihaleye fesat karıştırmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve terör örgütüyle iş birliği suçlamalarıyla gözaltına alındı ve terör örgütüne destek dışındaki diğer suçlamalardan suçlu bulunarak tutuklandı. Bir ayı aşkın süredir Silivri Cezaevi'nde. Ekrem İmamoğlu nasıl bir yolsuzluk yapmıştır, bilemiyoruz. Halihazırda İmamoğlu için böyle bir iddia var. Bu husustaki kararı “bağımsız mahkemeler” verecektir. Biz de ister istemez AKP’nin eski ağır toplarından, eski Meclis Başkanı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için sarf ettiği “paralel yapının kucağına oturmuştur, bu yapıya Ankara’yı parsel parsel satmıştır” cümlelerini anımsıyoruz. Bu açık ihbarla ilgili hukuki bir girişim olmadığını biliyoruz. Eğer olsaydı, büyük olasılıkla Melih Gökçek cezaevinde, Meclis ve Beyaz TV’de desteksiz atan oğlu da telaş içerisinde olurdu.
İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası Saraçhane’de düzenlenen protesto gösterilerine katılan ABB Başkanı Mansur Yavaş, “Eğer siz yolsuzluk soruşturması yapacaksanız orada da eşit olacaksınız. Kendi bakanlığına dezenfektan satan insanları yargılayacaksınız. Yunus Emre Vakfı'nda milyar dolarlık yolsuzluğa adı karışan insanı büyükelçi yapmayacaksınız. Herkese eşit davranmazsanız, bu yaptığınız soruşturma çöp olur. Bakın ben Ankara’dan buraya ne getirdim bugün… Murat Ağırel’ in yazdığı Parsel Parsel” ve “Vurgun” isimli kitaplar… Bunlar aynı şahıs için yazıldı. Kitap dolusu yolsuzluk var.
Daha bir gün ifadeye çağrılmadı. Bir de pişkin pişkin Ekrem Başkan aleyhinde tweet atıyorlar” diyor ve ekliyor; “100'ün üzerinde yolsuzluk dosyası bildirdik ama herhangi bir işlem yapılmadı…”
Mansur Yavaş’ın sözünü ettiği kişi, kendisinden önce Ankara’yı yirmi yılın üzerinde yöneten Melih Gökçek. Benzer vukuatlar, son yerel seçimde AKP’den CHP’ye geçen birçok belediyenin geçmişinde de mevcut, lakin onlar için de yapılmış bir işlem bulunmuyor.
E ne diyelim, Ferdi’den dinleyelim: “Döndüm durdum”
Ülkemizdeki her boydan ve soydan siyasi partilerin açık ve belirsiz ittifaklarının yapıldığı genel ve yerel seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar üzerine, iktidar partisi AKP’nin, kaybettikleri belediyelerin telafisi yönünde kafa yormayı titizlikle sürdürdüğünü izliyoruz.
Ülkemizin en “milliyetçi” partisi ile en “Ak ve pak” partisinin, yükseklerden alınan ilhamla birlikte sürdürdüğü ikinci “açılım” süreci tam gaz devam ederken, öbür tarafta “kent uzlaşısı” adıyla yerellerde kurulan ittifaklar sonucu seçilmiş belediye başkanları ile yöneticilerine soruşturmalar açılıyor, görevden almalar, tutuklamalar ve kayyum atamaları tam gaz devam ediyor.
Ağırlaşan hayat şartlarına tepki gösteren yurttaşlara iktidardaki siyasetçilerin verdiği yanıtlar, her geçen azalarak sürüyor. Üç yıl önce AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yurttaşlardan gelen bu tepkiler üzerine, bu hayat pahalılığının failinin marketler ve satıcılar olduğunu ifade etmiş ve yurttaşlara bu pahalılığı yaratan mağaza ve marketleri “boykot” çağrısı yapmıştı. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AKP Bursa Olağan İl Kongresi'nde “Açgözlü fırsatçıların, ne enflasyonla, ne kurla, ne faizle izah edilmeyecek keyfi fiyatlandırma alışkanlıkları elbette bizim işimizi kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor. Serbest piyasa ekonomisini başıbozukluk olarak algılayan ve bunu alabildiğine istismar eden bir kesim var. Ama bunların da üstesinden geleceğiz. Esasen bu konuda en etkili yöntem, fahiş fiyat artışı yapan ürünleri ve hizmetleri boykot etmeleri… Satılmayan ürünün, kullanılmayan hizmetin, alıcısı olmayan mamulün fiyatının bir önemi de kalmayacaktır. Gelişmiş bazı ülkelerdeki tüketiciler bunu bilinçli ve sistematik bir şekilde yaparak hükümetlerine yardımcı oluyor. İnşallah bizde de bu kültür yavaş yavaş gelişecek ve oturacaktır” açıklamasında bulunmuştur.
Erdoğan önceki bir konuşmasında da, “pahalı ürün satanları dize getirecek en etkili yöntemlerin birisi boykottur. Vatandaş olarak, fırsatçılık yapanlara en büyük kozumuz satın almama özgürlüğümüzü kullanmaktır” demişti.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, hakkında yürütülen soruşturma sonucu görevden uzaklaştırılarak tutuklanması üzerine gerek saraçhanede, gerek ülkenin dört bir tarafında devam eden protesto gösteri ve mitinglerinde, öğrenciler tarafından alışverişi boykotu çağrısı yapıldı. Bu çağrının geniş kitlelerde yankı bularak desteklenmesi ihtimali üzerine iktidar çevrelerince tehditkâr cevaplar arka arkaya gelmiş, bunun üzerine durumdan vazife çıkaran savcılar boykot çağrısını yapanlar hakkında soruşturma başlatmıştı.
Boykot çağrısı bir karşılık buldu ki, boykotun uygulandığı gün olan 2 Nisan’da, belki de hayat pahalılığının etiketlere yansımasını görmemek için çarşı pazarı unutan kimi bakanların çarşı pazarda alışveriş görüntüleri televizyon ekranlarına yansıdı. Ancak sayın bakanların alışveriş görüntüleri mahalle esnafında değil de, genellikle AKP yandaşı işletmelerden aktarıldı.
Boykot çağrısı yapanlar, kısa gözaltı süreçleri ile ifade vermelerinin ardından serbest bırakıldı.
Neyse ki bir özgürlüğümüze doya doya bir gün geçirdik; “Alışveriş yapmama özgürlüğü…” Elbette yeni bir kararname ile bu özgürlüğümüz de elimizden alınana kadar...
Ferdi’den “Döndüm Durdum’” u dinlemeniz dileğiyle…