Tülay Hatimoğulları: Bizim gönlümüzden geçen bu Komisyonun oy birliği ile bir kararı almasıydı
Tülay Hatimoğulları: Bizim gönlümüzden geçen bu Komisyonun oy birliği ile bir kararı almasıydı
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Hatay'ın Defne ilçesinde düzenlenen panelin "Demokrasi, Barış ve Bölgemizin Geleceği" başlıklı oturumunda konuştu.
Tülay Hatimoğulları Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde yaşananları hatırlatarak, "Kronolojiye baktığımızda bu bir seneyi aşkın dönemde gerçekleşen bu adımlar son derece önemli, son derece tarihi" dedi.
Hatimoğulları'nın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
Bu adımların geçmiş dönemdeki barış deneyimlerinden farkı bu sefer gerçekten ciddi anlamda PKK Türkiye'den silahlı gücünü geri çekip Türkiye'de sadece demokratik siyaset ve hukuki bir zeminde yasal düzenlemelerin yapılmasıyla beraber mücadeleyi artık Türkiye'deki Kürt halkı bu şekilde yürütmek istiyor ve bunu samimice ortaya koydular.
Komisyon bir karar aldı ve şimdi İmralı’ya gidecek. Ama bizim tabii ki gönlümüzden geçen bu Komisyonun oy birliği ile bir kararı almasıydı, bir konsensüsle oluşmasıydı ama olmadı. CHP gitmemeyi tercih etti. Yine Yeni Yol Grubu da çekimserdiler. Tabii ki biz CHP'nin gitmesini çok önemsiyoruz. Çok da istiyoruz. Gitmemelerini biz bir eksiklik olarak görüyoruz. Bu konuda yine ümit ediyoruz ki fikir değiştirilir ve gidilir. Şimdi tam da buradan bu bilgilendirmeden sonra şunu paylaşmak isterim değerli arkadaşlar. Biz bu sürecin yani Türkiye'de savaşın ve çatışmanın durması için elimizden gelen ne varsa sonuna kadar yapmak istiyoruz ve zorlamak istiyoruz.
CHP’nin masada kalması için de elimizden gelen ne varsa yaptığımızı ve yapmaya çalıştığımızı bütün Türkiye toplumunun bilmesi lazım. Çünkü bu toplumun yarısını temsil ediyor muhalefet. Toplumun yarısından fazlasının onay vermediği bir barış sürecini toplumsallaştırıp bu barış sürecini kalıcılaştırma imkanı yok. Toplum ikna olmalı bu barışa. Hep birlikte ikna olmalıyız. Dolayısıyla biz burada A, B, C seçenekleriyle davranmıyoruz.
DEM Parti'ye dönük gerçekleşen baskıların şimdi benzerinin Cumhuriyet Halk Partisi'ne gerçekleşmesi asla bizim kabul edeceğimiz bir şey değil. Cumhuriyet Halk Partisi ile dayanışmaya devam ettik, edeceğiz de. Çünkü biz kayyıma karşıyız. Çünkü biz seçilmişlerin yerine atanmışların gelmesine karşıyız. Çünkü biz demokrasinin asgari koşulu olan seçme ve seçilme hakkının yurttaşın elinden alınmasına ilkesel olarak karşıyız. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, MYK üyelerimiz, parti meclisimiz, belediye meclis üyelerimiz, belediye eş başkanlarımız, sayısız tutukluluk var. Bunun ne olduğunu en iyi bilen partiyiz. Dolayısıyla bu konuda hiç kimsenin, hiçbir kuşkusu olmasın. Baskının olduğu her yerde hepimizin karşılıklı dayanışmaya, birbirimize ihtiyacı var ve bu dayanışmayı göstermeye devam edeceğiz.
Bu süreç Türkiye'deki demokratik mücadelenin de kapılarının daha fazla açılması demektir. Bu tarihi sürece karşı herkesin büyük bir sorumlulukla davranması lazım. Ne iktidar ne ana muhalefet partisi ne diğer partiler seçim hesabı yapmamalı. Seçim hesabı yapılmayacak kadar kıymetli, değerli. Biz yüzyıllık bir sorunumuzu çözmeye çalışıyoruz. Bunu istemeyen kesimlerin provokatif tutumları ortada. Onun da farkındayız. Bazı devletler bu çözümü istemiyor. Provokasyonlar peşinde. Biz biliyoruz. Bazı siyasi partiler çözüm istemiyor, biliyoruz. Ama çözüm isteyenlerin bu konuda çok net bir biçimde burada konum alması gerekiyor. Hepimize tarihi bir sorumluluk düşüyor. İktidar karşıtlığı, rejim karşıtlığı, süreç karşıtlığına dönüşmemeli. Bunun altını özellikle kalın kalın çiziyorum.
Paneli Hatay'da, Defne'de gerçekleştiriyor olmamız çok önemli ve çok kıymetli. Ben bir kez daha sizlerin huzurunda Suriye'de Arap Alevilere dönük yapılan katliamı kınıyorum. Bunu kabul etmek mümkün değil. Orada yitirdiğimiz bütün Alevi canlarımızı saygıyla minnetle anıyorum. Suriye yeniden inşa ediliyor ve Suriye'de özellikle SDG ile Şam hükümeti arasında devam eden görüşmelerde bir demokratik entegrasyon süreci yaşanıyor. Birisi demokratik diyor, karşı taraf demokratik olmasın diyor. Sonuçta orada da ciddi görüşmeler var. Orada oluşturulmak istenen yeni sistemde yani Şam hükümeti merkezi ve şeriatın kurallarının ortada olduğu bir Suriye istiyor. SDG yönetimi ise demokratik bir Suriye istiyor. Herkesin eşit şekilde temsil edildiği, Kürdün de, Türkmenin de, seküler Arabın da, mütedeyyin Arabın da, bunları özellikle ayırıyorum. SDG’nin ikinci bir talebi demokratik Suriye Anayasasının oluşması ve eşit yurttaşlık hakkıdır. Yani oradaki bütün farklı halkların, inançların, azınlığın, çoğunluğun, herkesin eşit bir Suriye yurttaşı olması, adem-i merkeziyetçiliktir.
