Özgür Özel: Yargılanmayan, yargılayan pozisyonundayız

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özel, burada yaptığı açıklamada, “Değerli basın emekçisi arkadaşlarım, öncelikle basın toplantısının mekanından bahsetmek lazım. Bizim arkamızda Silivri zindanları. Kameraman arkadaşlarımız hemen hemen bir metre kadar cezaevinin önünden geçen yolun üzerindeler. Eskiden içeride basın toplantısı yapmak için sizin de rahat çalıştığınız uygun bir alan vardı. Bizim de böyle gürültünün içinde olmadığımız, trafiği aksatmadığımız bir yerde bu açıklamalar yapılıyordu” dedi. 

Özel, şöyle devam etti:

FETÖ’NÜN YARGILANDIĞI DÖNEMDE DE BÖYLEYDİ

Hatta FETÖ’nün yargılama yaptığı dönemde de böyleydi, FETÖ’nün yargılandığı dönemde de böyleydi. Ta ki Zafer Partisi’nin Sayın Genel Başkanı tutuklanıp da o süreçte Zafer Partili dostlar burada bir otağı kurdukları günden sonra onlar bir tarafa taşındı ve bu izin verilmemeye başlandı. Bu gayri insani ve güvenlikli olmayan şartlarda, bu zor şartlarda bizlerin açıklamalarını takip etmek zorunda kalıyorsunuz. Buradan Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tutukevleri, Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’ne bu utanç verici durumu hatırlatmakla sözlerime başlamak isterim.

DAHA ANA DAVANIN İDDİANAMESİ YAZILMADI

Bir kez daha Silivri’deydik, bir kez daha Ekrem İmamoğlu yargılanıyordu. Konuyu çok yakından takip edemeyenler için bir hatırlatma yapalım. Bunlar, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, Cumhurbaşkanı adayımızın 19 Mart’ta bir sivil darbe girişimiyle gözaltına alındığı, 23 Mart’ta tutuklandığı davalara konu iddianamelerin daha hazırlanmadığı bir süreçte, öncesinde ve sonrasında ortaya çıkan irili - ufaklı, ‘Denk getirirsek, tutturursak bir siyasi yasak getirir miyiz?’ diye ufaklı, tefekli davaların duruşmaları. Ana davanın, yani 19 Mart sabahı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ilk basın açıklamasıyla ‘Efendim 560 milyar liralık büyük yolsuzluk’ deyip de sonra İBB’nin Ekrem Bey’in dönemi boyunca bütün bütçesinin 460 milyar lira olarak çıktığı, bunun da yüzde 70’inin personel maaşı olduğu, bütün hizmetlerin toplamının ve maaşların toplamının 460 milyar olduğu, yalanı ortaya çıkan ve her gün ortaya attıkları bir iftiranın çürüdüğü ve iddianamenin yazılamadığı davayı daha bekliyoruz. İddianame çıkacak ki burada yargılanmayacağız, bu kumpasçıları yargılayacağız. ‘Haydi bakalım bugüne kadar attığınız yalanları yazın bakalım iddianameye, koyun kanıtını, koyun şahidini, koyun ispatını da görelim’ dediğimiz davalar başlamış değil.

BUNDAN SİYASİ YASAK GETİRMEYE ÇALIŞIYORLAR

Bugün ne vardı? Bugün, bilirkişi davası vardı. Sekiz bin bilirkişiden Ekrem İmamoğlu’na gelince kurayla hep aynı bilirkişi çıkıyormuş ya. Milyarda bir ihtimal. Bilirkişinin de adı Satılmış’mış. ‘Satılmış bilirkişi’ dendi diye hakaret olmuşmuş. ‘Onun üzerinden Ekrem İmamoğlu’na cezaverilsin’miş davası. Mesela ‘ahmak davası’ vardı, geçen İstinaf’ın onayladığı. Süleyman Soylu, Ekrem İmamoğlu’na ‘Yurtdışına çıkıp Türkiye’yi şikayet eden ahmak’ deyince Ekrem İmamoğlu ona cevaben, ‘İstanbul seçimlerini iptal ettiren ahmaktır’ demiş. Efendim güya bu söz Yüksek Seçim Kurulu’na, heyet halinde görev yapan seçim kuruluna hakaretmiş, o dava görüldü. Yarın öbür gün de buraya ‘çirkin davası’ için geleceğiz. Ekrem İmamoğlu bir savunma sanayi fuarını gezerken, Tayyip Erdoğan’ın gazına gelmiş bir genç, Ekrem İmamoğlu’na ‘Yahu sen dün daha Van Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan’ı ağırlıyordun. Ne yüzle savunma sanayi fuarına geldin?’ deyince ‘Arkadaşım sen işine bak, bunu seninle sonra konuşuruz’ deyince ve o hala bağırınca, ‘Bu yaptığın çirkin siyaset, gerçekten çirkinsin’ demiş. Buna dava açıp siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar.

YARGILANMAYAN, YARGILAYAN POZİSYONDAYIZ

Değerli vatandaşlarımız bilsin ki ‘ahmak davası’, ‘çirkin davası’, ‘Satılmış davası’, ‘Nereden tutturabiliriz de Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yapmayız’ davalarıdır. Diplomasını iptal edenler ‘Diploma bir yerlerden geri dönerse bu davalardan birini tutturalım’ diyorlar. Çünkü öbür esas tutuklu bulunduğu davada daha iddianame yazacak takatleri yok, mecalleri yok. Çünkü başta ortaya koydukları gizli tanıkların laflarını ispatlayamadılar. İftiracıların laflarını ispatlayamadılar. Bir sürü iftira metnini böyle bir puzzle gibi, yani yap-boz gibi… Hiçbiri bir yere uymuyor, uyduramadılar. O yüzden böyle işlerle meşgul ediyorlar. ‘İki yıl ceza veririm, üç yıl ceza veririm de onun adaylığına engel olur muyum?’ diye. Bunun için buradaydık. İllallah ama inadına geliyoruz. Salonu gördünüz. Dipdiri, capcanlı Cumhuriyet Halk Partisi örgütü, Ekrem İmamoğlu’nu seven, onu Cumhurbaşkanı adayı yapmış olanlar sabahın erken saatlerinde cıvıl cıvıl salona giren Ekrem İmamoğlu’nu dakikalarca alkışlıyorlar. Onun Cumhurbaşkanı adaylığını kendi dilleriyle bir kez daha tescil ediyorlar. Orada 12 metrekarelik zindanından dimdik ayakta, yargılanmayan ve yargılayan bir yiğit ve karşısında da gözüne bakamayan bir iddia makamı var. Çünkü iddia makamı bir bütün. Buradaki savcı beye ne diyelim? O, iddianameyi yazan değil ama iddianameyi savunmak zorunda olan kişi olarak, Ekrem Başkan bütün mevzuları anlattıkça gözünün içine bakamıyor, önüne bakıyor. Yargılanmayan, yargılayan bir pozisyondayız çünkü karşımızdakilerin acziyeti o kadar komik bir duruma düşmüş ki. İşte söylediğim gibi ‘Bu yaptığın çirkin siyaset’ lafına hakaretten dava açan zihniyetten ne olacak yani.

ORALARDA ŞİMDİ HAVA ISINDI, BAKALIM NE DİYECEK?

Tabii bir de Ekrem Başkan’a o lafları söyleyen kişiyi o dava görüldüğünde gelip görelim. Van Büyükşehir Belediye Başkanı’na, o gün İstanbul Büyükşehir’de ağırladı diye ‘Teröristleri ağırladı’ diyorlardı. Şimdi kendi ittifakı, İmralı’daki Abdullah Öcalan’a ‘kurucu önder’ diyor. Kendi ittifakı, bütün bu kayyım atanan belediyeler, başta Van Belediyesi için ‘Bir an önce iade edilmelidir’ diyor. Artık oralarda havalar ısındı, oralarda sorun yok, suç yok. İyi ilişkiler var. Bakalım o kullandıkları, o gün Ekrem Başkan’ın üstüne yollayıp da dava açabilmek için tahrik ettirdikleri aparat çocuk, ne diyecek? Haydi ‘çirkin’ demeyeyim o güzel çocuğu bekliyoruz gelecek davada. Bakalım buraya gelip, ne diyecek? Tabii biz de bir an önce bütün kayyım atanan belediyelerin iadesini, yıllardır siyaset yapılıyor diye terörist ilan edilen herkesin özgürlüğüne kavuşmasını, ailesine kavuşmasını, siyasete dönmesini ümit ediyoruz, bekliyoruz. Bunları ifade etmiş olayım.

İL KONGRESİ İPTALİNDE İSTİNAF YOLU AÇILDI

Son olarak da biz tabii burada işin aslıyla ilgilenirken işin paslı taraflarıyla ilgilenen Asliye Hukuk mahkemesi; bir çürümüşlüğü sürdürmeye çalışan 45’inci Asliye Hukuk mahkemesi de orada durdu. Kamuoyunda bir yanlış değerlendirme, bazı sosyal medya hesaplarında gördüm, düzelteyim. İstanbul’daki bu il kongresinin iptali için defalarca asliye hukuklara mahkemeler açıldı. Hepsi Ankara’ya yolladı. Çünkü tüzel kişilik Ankara’da. Hepsi Ankara 3’üncü Asliye Hukuk’ta birleşti ve esastan karara bağlanıp ret oldu geçtiğimiz günlerde. Buradaki 45’inci Asliye Hukuk… ‘Tüm asliye hukuk hakimleri hiçbir şey bilmiyor. Kitaplar önceki davada birleşir diyor, değil. Kanun siyasi partilere dava Ankara’da görülür diyor, değil…’ Akın Gürlek’in azmettirmesiyle, AK Parti’den AK Partili kimliğiyle hakim olmuş birisinin nöbet haftasına ağustos ayında denk getirilmesiyle, sonra da daha biz savunma yapmadan mahkeme 24 Eylül’de görülecek diye biz o tarihte savunmaya çağrılırken, 2 Eylül’de tedbir kararı veren bir aparattan bahsediyoruz. Biz 2 Eylül’deki tedbir kararına itiraz ettik. Ortada daha bizim kongremiz yoktu. O itirazımızı reddetse istinafa gideceğiz ve tedbir kararı kalkacak. Sırf bu yüzden itirazımızı görüşmedi. Yahu kararın arkasında dur, itirazı reddet. ‘Hayır.’ Neden? İstinafa gitmeyelim. Aparat ya. Oyalayacak bizi ya. Bugüne mahkeme koymuştu. Bu mahkeme, o mahkeme. Yani bazıları diyor ki ‘Pazartesi günü mazbatayı alıp da ondan sonra itiraz etseydiniz.’ Biz itirazımızı 2 Eylül günü ettik. Bugüne mahkeme koydu, ‘Bugün görüşeceğim’ deyip itirazı reddetti. Bu karar bizim açımızdan tabii ki çok gecikmiş olmakla birlikte çok iyi bir karar arkadaşlar. Çünkü istinaf yolu açıldı, reddetmesiyle.

TAMAMEN HUKUKSUZ, BİZ GÜNEŞİ BAŞKA YERDE ARARIZ

Yoksa bekliyor orada. Kardeşim hani ‘Baba, hırsız var’, ‘Tut oğlum’, ‘Tuttum’, ‘Getir’, ‘Gelmiyor’, ‘Bırak gitsin’, ‘Gitmiyor.’ Böyle bir mahkeme ile karşı karşıyaydık. Hukuksuzlukla. Nihayet bugün itirazımız reddedilerek, istinaf yolu açıldı. Pazartesi günü ya da bugün akşamüstü saatlerinde İstinaf mahkemesine en hızlı şekilde başvuracağız. Oradan bu tedbirin kaldırılmasıyla ilgili, bu şuursuz 45’in kararının… Bütün Türkiye’deki herkesin bildiği, en son YSK’nın ‘illallah’ dediği. İlçe seçim kurulları diyor ‘Sana ne?’ Duruyor orada. Bırak gitsin, gitmiyor. Çek gelsin, gelmiyor. YSK toplanıyor, beş tur karar veriyor, ‘İlçe kongreleri yapılır.’ Yaptırmamaya çalışıyor, ‘Yaparlar’ diyor. Durdurmaya çalışıyor, yine karar alıyor. En son olağanüstü ilk kongresine ekip yolluyor, icra memuru yollayıp delegenin iradesini haczetmeye çalışıyor utanmazlar. En son YSK bir daha toplandı. Aynı beş kararı bir daha hatırlattı. Burada bir aparat kendince yapabilecekmiş gibi… Çatır çatır da bütün Türkiye’de bütün takvimler işliyor. İlçe kongreleri yapılıyor. İlk kongrelerinin takvimi geldi. Bütün bunların hepsi konusuz kalacak. O buradan çırpına dursun hukuku katletmek için. O yüzden bugün nihayet verdiği kararla parti üzerinde gölge etmemeye karar vermiştir. Biz güneşi başka yerde ararız. İstinafa gideriz, başka yere gideriz ama tamamen hukuksuzdur. Pazartesi günü düzenlenecek ve teslim edilecek mazbatamızla birlikte il başkanımız resmen görevine başlayacaktır. Asliye 45 de kumda oynamaya devam etsin. Bu yaptıkları ileride inşallah bir gün biri geçip karşısına soracak. ‘Yahu sen bu kadar açık bir hukuk ihlalini nasıl yaptın kardeşim? Hiç mi utanmadın, YSK sana anayasayı hatırlatıyor. Kendi kanununu hatırlatıyor. Her karar aleyhine çıkıyor. Hiç mi utanmadın?’ diyecekler. Bakalım ne diyecek? O hakimlikten geçmiş. ‘Ben burada görevimi yapayım, dün de AK Partili’ydim. Eğer başarırsam AK Parti kalırsa bana sahip çıkar.’ AK Parti giderse nasıl bakacaksın yüzümüze, nasıl dolaşacaksın insan içinde? Onu göreceğiz bakalım.

HUKUKEN O KAÇACAK, BİZ KOVALAYACAĞIZ

Bu arada bu hakime karşı tazminat davası açacağız, ayrı konu. Bu hakimin de tazminat davasıyla birlikte, davalık olduk artık adamla. Reddi hakim talep edeceğiz. Daha da bu mahkeme bize gün vermiş Ekim ayı içinde, o mahkemede de muhatabımız bu hakim olmayacak. Davamızı açıyoruz, davalık olduğumuz hakimin bizim bir mahkemede bir daha karşımıza çıkmasını da kabul etmiyoruz. Tüm Cumhuriyet Halk Partililer olarak hukuk yolları üzerinden iki elimiz yakasındadır. Bundan sonra o kaçacak, biz kovacağız hukuken. O kaçacak, biz kovalayacağız. Adalet tecelli edene kadar. Burada Türkiye’nin kurucu partisi, son seçimlerin birinci partisi, bütün anketlerin birinci partisi, yarının iktidar partisine gelip de öyle aklınca, kendine verilmiş asliye hukuk yetkilerini çarpıtarak, YSK’nın alanlarına girerek, seçim hukukunu katlederek CHP’yi tartıştırmak neymiş? Bundan sonra ben onu nasıl tartışacakmışım, nasıl hukuken tüm Cumhuriyet Halk Partililer ve seçimden sonra da bu mesleği yapmak için bakalım YSK’sı neler yapacak? Hepsini göreceğiz. Bundan sonra artık mesele Cumhuriyet Halk Partisi ile o aldığı bir emirle Cumhuriyet Halk Partisi’ni tartıştırıp da zarar vermeye çalışan kişi ve ona o talimatı verenler arasındadır. Onlar kaçsın, biz kovalamaya devam edeceğiz.

CHP, TUTARLILIK İÇİNDE DOĞRU YERDE DURUR

Özgür Özel, açıklamasının ardından, TBMM’deki Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmaları sürerken partisine yönelik saldırıların devam etmesinin sorulması üzerine şu ifadeleri kullandı:

Cumhuriyet Halk Partisi, ‘Bu meseleler Meclis çatısı altında görüşülmelidir’ dediği günden bugüne aynı fikri tutarlılık içindedir. Komisyon AK Parti’nin tapulu malı değildir. Komisyon Cumhur İttifakı’nın değildir.Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir, dolayısıyla milletindir. Ben bilmiyor muyum, biz komisyondan kalkalım diye her şeyi yaptıklarını. Biz kalkalım, kendi beceriksizliklerini, kendi kötü niyetlerini, kendi içlerindeki anlaşmazlığı Cumhuriyet Halk Partisi’ne fatura etsinler. Sayın Ekrem İmamoğlu’nun bugün ifade ettiklerini ilk günden beri ben de komisyondaki üyelerimiz de söylüyor. Kardeşim çözüm diye geliyorsunuz, barış diye geliyorsunuz hala kayyımlar var. Hala kent uzlaşısından tutuklular var. Hala daha AİHM kararlarına rağmen Kavala, Demirtaş, Yüksekdağ, AYM kararına rağmen Can Atalay içeride. Hem bir yandan bir hukuk oluşturmaya çalışıyorsunuz, bir yandan mevcut hukuka en üst hukuk normumuz, toplum sözleşmemiz olan anayasaya uymuyorsunuz. Bu çelişkiler AKP’nin cevaplaması gereken çelişkiler. Cumhuriyet Halk Partisi tutarlılık içinde doğru yerde durur, kimsenin bunu suistimal etmesine izin vermez. ‘CHP’nin olduğu komisyondan değil, olmadığı komisyondan korkun’ demiştim. Anketlerde ben bu sözleri söylediğimde CHP’nin komisyonda bulunmasına olan destek, şu an üç katına çıkmış durumda. Çünkü millet CHP’nin orada bulunmasını, kendisine güvence olarak da görüyor, CHP’nin oradaki haklı mücadelesini, tespitlerini ya da eğer işler yolunda gitmiyorsa bu konudaki CHP’nin duruşunu da görüyor. O açıdan pozisyonumuzda herhangi bir değişiklik yok, Ekrem Başkan’la da bu konuda aynı yaklaşım içindeyiz ve aynı hatırlatmaları yapmaya devam edeceğiz.

TEKRAR SESLENİYORUZ: SUMUD İÇİN HAREKETE GEÇİLMELİDİR

Özel, Erdoğan - Trump görüşmesine ilişkin soruyu şu sözlerle yanıtladı:

Öncelikle bağlantılı olduğu için bir çağrıyı bir kez daha yapayım. Biliyorsunuz ben Erdoğan’a Meclis’te yaptığımız görüşmeler sırasında, Meclis’i Filistin için olağanüstü toplantıya çağırdığımızda da Filistin konusunda cesaret gösterilmesini, Türkiye’deki bütün liderlerin Filistin’e gitmemizi teklif etmiştim. Bunlara cevap vermediği gibi, Filistin’e yukarıdan insani yardım atmayan neredeyse tek ülkenin bizim olduğumuzu, Kanada’nın bile gelip attığını, niye atmadığımızı sormuştum. Sumud filosuna, Filistin’deki ablukayı kırmaya yönelik filoya mutlaka destek verilmesi gerektiğini söylemiştik, hatta bizden de bir milletvekilinin orada bulunması için, Sayın Mahmut Tanal için girişimlerimiz oldu. Ama milletvekillerinin filoya hangi partiden olursa olsun katılması daha sonra uygun görülmedi, filo organizasyonu tarafından biliyorsunuz. Diğer partilerden de orada hazır bulunan arkadaşlar gidemedi. Yine ısrarla Erdoğan’a Amerika ziyaretinde bütün meselesinin, Filistin meselesi olması gerektiğini söylemiştim. Yine benim Meclis kürsüsünde yaptığım çağrı, ki bunu Sosyalist Enternasyonal’de çok konuşuyoruz; İsrail, uluslararası yarışmalarda olmasın. Buna bizimkiler susuyor, İspanya Dünya Kupası’na katılmama tehdidinde bulundu. ‘Filo korunsun’ dedim, ‘Sumud’ukoruyun’ dedim geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz Eyüpsultan’da. İspanya ve İtalya, ki İtalya bugün bir takviye daha yaptı filoyu korumak için. Buradan Erdoğan’a bir kez daha sesleniyoruz. Sumud filosunu korumak için Deniz Kuvvetleri’nin harekete geçirilmesi lazım. Bu cesaretin bütün ülkeler tarafından gösterilmesi durumunda İsrail zaten herhangi bir şey yapamayacak. Oradaki insanların canını korumak için İspanya'nın ya, İspanya. Filistin’den bahsediyoruz, İspanya sahip çıkıyor, İtalya sahip çıkıyor ama bizimkiler sessiz. Ta Akdeniz’in öbür ucundan kalkıp geliyorlar, bizimkiler duruyor. Bizce ihtiyaç yok ama varsa Sayın Meclis Başkanı yarın toplasın Meclis’i, verilmesi gereken bir yetki varsa verelim. Sumud’un korunması gerekiyor. Öncelikle bunu söyleyeyim.

AĞZINDAN TEK KELİME ‘FİLİSTİN’ ÇIKMADI

Bunun dışında demiştim ki ‘Erdoğan Amerika’ya gidiyor, Trump’la görüşmek istiyor. Trump’ın karşısına geçsin, Filistin’i savunsun. ‘Netanyahu'ya kahraman deme kardeşim, bu adam savaş suçlusu de. Artık Gazze’ye otel yapmaktan bahsetme, çift devletli Birleşmiş Milletler çözümünün arkasında dur de. Bunları söyle, Amerika dönüşü havaalanında seni ben karşılayacağım’ dedim. Dün gördünüz, öncesinde ve sonrasında ağzından bir tek kelime ‘Filistin’ çıkmadı Trump’ın huzurunda. Filistin konusu açıldığında da Trump dedi ki ‘Konu çok önemli, bunu konuşuyoruz. İsrail’in, Filistin’in elinde tutsak bulunan askerlerini, esirlerini sağ salim kurtarmak istiyorum. Buna çalışmalıyız.’ Trump meseleyi burasından okuyor, bizimki bu meselede ağzını açıp da bir kelime söylemiyor. Ey ‘One minute’ciler ne olduk, ne olduk? Erdoğan masadan kalkarken Trump masadan çıkmasına yardım ediyor diye, tersinden ‘Trump Erdoğan’ın altına sandalye çekiyor…’ Bununla övünemezsiniz. Aklınızı başınıza toplayın. O görüşmede Boeing’in ‘B’si var, o görüşmede ruhban okulunun ‘R’si var. O görüşmede LNG’nin‘L’si var. Ama Gazze’nin ‘G’si yok kardeşim. Hiç utanmıyor musunuz? Filistin’in ‘F’si yok görüşmede. Bir de çıkmışlar ‘Erdoğan şöyle yaptı böyle yaptı.’ Ne dedim size? Dedim ki ‘Junior Trump‘la, Trump’ın oğluyla Dolmabahçe’de görüştü.’ Görüşmüş mü? Görüşmüş. ‘Trump’ın oğluna Boeing müjdesi verdi.’ Vermiş mi? Vermiş. Trump‘ın oğluna eğer Amerika’ya kabul edilirse bir çok taviz vereceğini söylemiştim. Vermiş mi? Vermiş. Ne oldu şimdi? Türkiye stratejik bir müttefikten yağlı bir müşteriye dönüştü. Görüşme bitti. Günün sonunda elimizde ne var?

KARŞILIĞINDA MEŞRUİYET ALMIŞ BEYEFENDİ

Günün sonunda elimizde daha gitmeden kaldırdığımız gümrük vergileri var. Hatırlayın, Amerika Trump döneminde 2018’de Türkiye’ye demir - çelikte ‘Dünyaya vergi yüzde 25, Türkiye’ye 50 kardeşim’ demişti. O CAATSA döneminden sonraki süreçte ‘Türkiye’ye yüzde 50 vergi koydum’ dedi. Bizimkiler Dünya Ticaret Örgütü’ne gidip şikayet ettiler ve misilleme olarak da Amerikan viskisine, Amerikan otomobiline, pirincine, Amerikan cevizine ve birçok ürüne vergileri artırdılar. Bakın gidiyoruz görüşmeye. Trump daha bir şey indirmemiş. Bizimki vergilerin hepsini indirdi gitti. Masaya bir şey koydu, hediye paketi yapmış vergileri. Emekliye para yok, asgari ücretliye para yok. Trump’ın vergilerinden fedakarlık yaptı. Bir hediye paketi fiyonk yapmış vergileri götürdü. Botaş, Rusya’dan anlaşma var. Terk etmenin müeyyideleri var. Görece Amerika’dan gemiyle LNG taşımaya göre düşük maliyet var. ‘50 milyar dolarlık sizden doğalgaz da alacağız.’ 300 dedim, 225’ini Türk Hava Yolları doğruladı. Amerika da borsaya bilgiler veriyor, Boeing siparişi de tamam. Öbür taraftan nadir toprak elementleri ile ilgili çalışmalar, Türkiye’den bu kıymetli ve Türkiye’nin geleceği için çok önemli elementlerin Trump’a peşkeş çekilmesi noktasında hazırlıklar tamam. Nükleer enerji işbirliği… Türkiye’de olana itiraz ediliyor, Nükleer enerji işbirliğiyapıyor. O da tamam. Heybeliada’da Ruhban Okulu meselesi var. O da tamam. Bunun yanında ne aldın oradan gelirken? Ne aldın? Müjdelenen şeyi alıyor. Meşrutiyet alıyormuş beyefendi. Diyor büyükelçi Amerika’da.

ABD DIŞİŞLERİ BAKANI KONUŞTU, YUTTULAR

Fox News tutuyor, soruyor Amerika’da Erdoğan’a ‘Ne diyeceksiniz burada Filistin‘le ilgili?’ ‘Trump Filistin’de, İsrail - Filistin Savaşı’nı çözeceğim dedi, çözemedi’ diyor. Bu kadar bak, bu cümle. Bu cümleye Amerikan Dışişleri Bakanı çıkıyor ‘Dünya liderleri böyle konuşur, gelirler beş dakika görüşmek için sıraya girerler, yalvarıyorlar bize. Erdoğan da bu hafta görüşecek’ diyerek aşağılıyor. Bunu yutuyorlar. Buna ne Ömer Çelik’ten bir cevap var, net TikTokçu Hakan Paşa’dan. Susuyorlar, bunu yutuyorlar. Sonra Amerika’ya gidiyor, Türkiye’deki Amerikan Büyükelçisi Barrack diyor ki, ‘Trump akıllı adam, benim hiç aklıma gelmemişti. Erdoğan’a meşruiyet verelim, her şey çok güzel olacak bizim için. Çok iyi bir noktaya gelecek’ diyor. Bak say say bitmiyor. Sekiz tane taviz almış, karşılığında ne vermiş arkadaşlar? Karşılığında meşruiyet veriyormuş. Meşruiyet, milletten alınır. Seçime girersin, kazanırsın, meşru seçilmiş iktidar olursun. Meşruiyet demokratik yönetimle sürer. İçeride anti demokratik davranışlar, meşruiyet tartışmalı, bir de daha görüşmenin başı. Meşruiyetin Habermas’a göre en önemli tanımı ne? Eşit ve adil seçimlerle seçilmiş olacaksın. Sonra da demokratik yöneteceksin. Trump ilk neyi hatırlatıyor? ‘Hileli seçimi en iyi bu bilir’ diyor. Yani diyor ki, ‘Memleketinde meşruiyetin yok.’ Kamuoyunda da meşruiyeti yok. Sonra ona hani çocuk oyalar gibi, Allah cezamı versin, Trump beni o kadar övsün yerin dibine girerim. Trump gibi bir menfaatçi, bu kadar menfaati temin edip sonra dönüp ‘İyi adam.’ Ya karşısında benim bakanlarım var, bu memleketin bakanları, ‘Zeki bunlar, akıllı bunlar. Keşke bu kadar akıllı olmasalar’ diyor. Çocuk mu avutuyorsun? Anaokulu öğretmeni anaokulu çocuğuna yapsa, ‘Ya yapma hocam’ der. Yedi yaşında kerata, ‘Ya yeme bizi, gözünü seveyim’ der. Her şeyi sen alacaksın, sonra bana övgü düşecek. Ben de övüldüğüm için Türkiye’de bir avuç TMSF’den devletin kredileri ile alınmış kanallarda şakşakçılar diyecek ki ‘küresel lider.’

TRUMP, ERDOĞAN’A KIRKPINAR BAŞ PEHLİVANLIĞI, ALTIN KEMER DE VEREBİLİR

Trump gibi adam bu kadar şeyi cebine koymuş, müttefikten müşteri yaratmış, yağlı müşteri. Vallahi ben bir şey söyleyeyim. Siz bu performansı gösterecek olun öyle Trump’a 1,5 sene yalvarmaya gerek yok, üç ayda bir çağırır sizi sağmaya. Kovayı doldurdu. Üç ayda bir size randevu vermezse ne olayım. Bunları verdikten sonra Trump sizi haftada bir kere telefonda bu kadar över. Bağlayın TRT Haber’e. Ne olacak, Trump‘ın dilinde sayaç mı var? Diyor ki ‘Akıllı adam. Süper lider.’ Ama lafın başında, ‘Bak sana meşruiyet vereceğim. Bu bilir hileli seçimi, en iyi bu bilir’ diyor. Demek ki seçiminde tartışma varsa meşruiyetin yok. Demokratik yönetmiyorsan meşruiyetin yok. Ama alırsan LNG’yi, alırsan Boeing’i, verirsen tavizi, yaparsan nükleer anlaşmayı, verirsen nadir elementleri adam sana ağzıyla meşruiyet veriyor. Barrack bile şaşırmış, diyor ki ‘Benim hiç aklıma gelmemişti. Bizim Trump buna meşruiyet verecek.’ Öl ki ölem. Trump mesela Erdoğan’a Kırkpınar Başpehlivanlığı için altın kemer de verebilir. Çünkü güreşmeden veriyor. Ağzıyla. ‘Sana altın kemer taktım. Çok güçlü bir pehlivansın.’ Bunlar da yarın manşet atarlar; ‘Başpehlivan Recep Tayyip Erdoğan.’ Trump’ın demesiyle oluyor mu? Aklınızı başınıza toplayın. Elde avuçta ne varsa vermişsiniz, bir şey almadan gelmişsiniz. Ondan sonra sevinip duruyorsunuz. Vallahi Esenboğa’da bundan sonra Erdoğan’a dedim ya ‘Filistin’i savunsun, karşılayalım. Bilmem ne yapsın, karşılayalım.’ Karşılayanlar avutsun bakalım Erdoğan’ı.

BAHÇELİ, ‘HERŞEYİ VERDİN, ALMADAN GELDİN’ DİYEMİYOR

Genel Başkan Özel, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Türkiye'nin her iki yöne bakma zamanı gelmiştir” şeklindeki açıklamalarının sorulması üzerine şu ifadeleri kullandı:

Vallahi bu TRÇ ittifakı, Türkiye - Rusya - Çin diyerek Erdoğan’a ‘Amerika’da gittiğin kapı doğru kapı değil, bir başka kapıya gitmelisin’ demişti. Erdoğan orada dediğim gibi safa yattı, gitti orada görüşmeleri yaptı. Şimdi de şöyle bir dengeleme yapıyor Sayın Bahçeli anladığım kadarıyla. Daha ne desin, ne diyecek ittifak ortağına? ‘Saçmaladın’ mı diyecek, benim dediklerimi mi söyleyecek? ‘Her şeyi verdin, almadan geldin’ diyemiyor. ‘İki tarafa da bak’ diyor. ‘Oraya gittin, buradan bari bir denge kur’ diyor. Çünkü şimdi Erdoğan hiçbir şey almadan dünyayı verip kendince meşruiyet aldığı bu süreçte, bir de öbür taraftan aleyhimize gelişecek birtakım mevzular olabilir. Putin’in bu konularda ne kadar net ve ne kadar günü geldiğinde sert olabildiği biliniyor. Tabii bu Erdoğan’ın hesapları. Benim bu konuda ne beklentim, ne endişem var. Biz kendi siyasetimize, Türkiye’yi nasıl yöneteceğimize bakıyoruz. Böyle bir şeye gelinmesini hiç doğru bulmam. Biz bir program çalışması sonunda Türkiye’nin derin, yapısal sorunlarına en etkili çözümleri nasıl ürettiğimizi çalıştık, söyleyeceğiz. Ama seçim öyle bir noktaya gelecek ki millet zaten bunların karşısında kimi görse ‘Ya bunlardan kötüsü olamaz’ deyip sığınacak. Öyle bir hale geldi. Buna güveniyor değiliz, bunun için kendimiz çok sıkı çalışacağız, çok hızlı hazırlanacağız. En iyi seçim programı, en iyi vaatlerle milletimizin karşısında olacağız ama artık bu savruldukları yerden daha berbat bir duruma da Türkiye getirilemez zaten. Havuzun dibindeyiz ya.

28,5’TAN 29 ERDOĞAN’IN MEŞRUİYETİ OLUR MU?

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özel, ABD Büyükelçisi Barrack’ın sonraki “Meşruiyet sağlama konusu ABD kamuoyu açısından” şeklindeki açıklamasına ilişkin olarak da şunları söyledi:

Bir de Türkiye kamuoyu açısından deseymiş. Türkiye kamuoyu açısından meşru olmadığını, millet 31 Mart’ta gösterdi zaten. Aldığı, 23 yıldır kazandığı seçimlerden sonra övünüyordu, ‘Yendim yendim.’ İkinci parti yaptı. Nüfusun yüzde 65’ini CHP’ye verdi. Ekonominin yüzde 85’ini CHP’ye verdi. O günden bugüne de Türkiye kamuoyu hem kötü yönetimi yüzünden, hem düşen oyları yüzünden 28,5’tan 29 veriyor Erdoğan’a. Meşruiyeti olur mu? Ama Amerikan kamuoyunun gözünde de işte hatırlatma yapıyor, ‘Hileli seçimi en iyi bu bilir’ diye. Amerikan kamuoyunun gözünde de Erdoğan’ın bir değeri yoktu. Öve öve ‘Meşruiyet veriyorum bizim kamuoyunda’ diyor. Amerikan kamuoyunda meşruiyet verse ne olacak, vermese ne olacak? Bir lider meşruiyetini kendi ülkesindeki kendi milletinden alacağı oylarla alır. Erdoğan da artık o noktanın çok gerisindedir.