Özgür Özel: Sırrı Başkan’a sözümüz var, Kürt ile Türk’ün kardeşliğini mutlaka sağlayacağız
Özgür Özel, Van Kent Meydanı’nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, “Selam olsun Van’a; Erciş’in rüzgarına, Gevaş’ın yeşiline, Başkale’nin toprağına, Edremit’in dağlarına, Gürpınar’ın kalesine… Canım Van’a selam olsun. Hoş geldiniz. ‘Giderem Van’a doğru, yolum İran’a doğru. Kes başım kanım aksın, kıymet bilene doğru.’ Kıymet bilenlere, dostluğun, dayanışmanın kıymetini bilenlere, mücadelenin kıymetini bilenlere, kurtuluşun tek başına değil birlikte olduğunun kıymetini bilenlere selam olsun. Zalimin dilinden konuşmayanlara, haksızlığa boyun eğmeyenlere, bugün de gelip bu meydanı dolduranlara selam olsun. İyi ki geldiniz, hoş geldiniz. Başımız, gözümüz üzerine geldiniz” dedi.
Özel, şunları söyledi:
BİR OLACAĞIZ, HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ
Bugün gönüllerin diyarı, kardeşliğin mekanındayız. Bugün güneşin şehrindeyiz. Bugün saklanan feryatları, gizlenen umutları taşın altından çıkarmaya, bugün bu meydanda bir miting yapmaya değil; barışın ve adaletin sesini duyurmaya, barışın ve adaletin umudunu haykırmaya, bu meydanda baskılara, zulme, kayyıma, halkın iradesini tanımayanlara, darbecilere, cuntacılara karşı eylem yapmaya geldik. Van’a eylem yapmaya geldik. Artık o eski siyaset dönemleri bitmiştir. Kaleler bitmiştir. ‘Orası benim kalem’, ‘Burası benim tapulu malım’ dönemi bitmiştir. Buraya Konya’nın selamını getirdim. Buraya Mersin’in selamını getirdim. Yozgat’ın, Samsun’un selamını getirdim. Buradan selam almaya, selamınızı ta İzmir’e götürmeye geldim. Selam olsun Van’a, selam olsun Konya’ya… Konya’nın selamı Van’da, Van’ın selamı İzmir’de çınladıkça barışın karşıtları, dostluğun karşıtları, bu memleketteki Türk’ü Kürt’e kırdırmak isteyen, Alevi’yi Sünni’ye düşman gösterenlerin bütün oyunları bozulacak. Bir olacağız, hep birlikte başaracağız. Konya’ya gidince kimi diyor ki, ‘Özgür Özel, Cumhuriyet Halk Partisi, AKP’nin kalesine gitti.’ Kale - male yok. Ne AKP’nin kalesi var artık, ne CHP’nin kalesi. Artık tüm Türkiye, tüm şehirler bu milletin, bu halkın, kardeşliğin kalesi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kaleleri Van’a feda olsun, size feda olsun. Biz demokrasiye inanmış bir gelenekten geliyoruz. Öyle ki Van’da oyumuzun arttığı da oldu, çok düştüğü de oldu. 1957’de yüzde 57 oyu da gördük, 2015’te yüzde 1,5’i de gördük. Millet karar verdi, beş vekilin beşini de aldık. Millet karar verdi, hiç milletvekili çıkaramadık. Millet karar verdi, 1963’te yüzde 70 oyla belediyeyi kazandık. Millet karar verdi, Van’da belediyesiz kaldık. Ama hiçbir zaman hatayı Van’a, hatayı Vanlılara yüklemedik. Kusuru kendimizde bildik, ‘Kendimizi doğru anlatamadık’ dedik. ‘Doğru söylemedik’ dedik, ‘Yeterince çalışmadık’ dedik. İşte şimdi, artık Cumhuriyet Halk Partisi’nin sadece bir parti olarak değil; ‘Türkiye ittifakı’ diye söylediği yani sosyal demokratlarla muhafazakar demokratları, muhafazakar demokratlarla milliyetçi demokratları, liberal demokratları, sosyalist demokratları, Türk’ün demokratıyla Kürt’ün demokratını birlikte kucaklayan Türkiye ittifakı ile geldik. Bu ittifak aslında sandığı savunan ittifaktır. Bu ittifak, ‘Ya otokrasi, ya demokrasi’ diyen ittifaktır. Bu ittifak, ‘Önce demokrasiyi kurtaralım, ondan sonra aramızda yarışırız’ diyen ittifaktır. Bu ittifak, tek adam anlayışına karşı halkın, halkların, milletin sesini duyan, duyuran ve eninde sonunda kazanacak olan ittifaktır. Demokrasi budur.
SANDIĞI İNKARIN İLK VE SON ÖRNEĞİ VAN’DIR
Demokrasi kazananın yönettiği, kaybedenin sırasını beklediği rejimdir. Ama maalesef geçmişte demokrasiden istifade edenler, hatta ‘Ya biz demokrasiyi istemiyorduk’ diyenlere bir trendir. ‘İşimize gelince bineriz, işimize gelince ineriz’ diyenler, maalesef bugün sandığı, geldiği sandığı inkar etmekte, işlevsiz kılmaktadır. Bunun ilk örneği de son örneği de Van’dadır. Van, bu konuda dertlidir. BDP’den Sayın Bekir Kaya, yüzde 53 oyla belediyeyi kazanmış ama ardından Van’ın iradesine kayyım atanmıştır. Ardından 2019 yılında HDP’li Başkan, birlikte milletvekilliği yaptığımız arkadaşımız Bedia Özgökçe Ertan ve Eş Başkanı birlikte sizlerin oylarıyla, verdiğiniz yüzde 53 oyla, her iki kişiden birinin rızasıyla seçilmiş, göreve gelmiş ama yerine kayyım atanmıştır. 2024 seçimlerinde daha bir yıl önce Vanlılar bu iki kayyıma, yani devletin ‘Seçsen de yönettirmem, benim adayımı seçeceksin. Benim adayımı seçmezsen Van’ı size yönettirmeyeceğim’ diyen inada karşı kendi iradelerini asla sakatlamamışlar. Oyu, bırakın bu baskılardan sinmek, geri adım atmak; artırarak yüzde 56 ile Sayın Abdullah Zeydan’ı ve Neslihan Şedal’ı Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanlığına seçmişlerdir. Ancak bu milleti tanımaz, Kürt’e düşman, Kürt’ün iradesine düşman irade yine üçüncü kez Van Büyükşehir’e kayyım atamış; kendi adayını seçmeyenlere, atadığı valiyi kayyım olarak dayatmıştır. Güvenlik, valinin… Valiliğine sözüm yok, emniyet tedbirlerine sözüm yok. Ancak valinin siyasetine sözüm var. Bir atanmış ve şu anda ayrıca Van’ın iradesine kayyım atanmış kişi, bu meydana gelinmemesi için, ‘Gelinirse şöyle olur, böyle olur’ diye ricalar, örtülü tehditler, kulak çekmeler, mesaj vermeler. Vali efendi, valiliğini bil, oturduğun yerde otur.
Sayın Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal, seçildiklerinde Van’ın bu iddialı, bu haklı, bu kendi iradesine sahip çıkan duruşuna daha ilk gün ‘Mazbatayı vermeyeceğiz, ikinci partiye mazbata vereceğiz’ diye bir hazırlığa giriştiler. O gün Vanlılar, bu hazırlığa karşı itiraz ederken, bu arkamda duran kardeşleriniz, evlatlarınız, canlarınız, canlarım geldi. Sizinle birlikte mücadele ettiler, o mazbatayı söke söke aldılar.
‘KÜRT SORUNU’ DEYİNCE KIZIYOR, SONRA ‘SİZ SEÇERSENİZ YÖNETTİRMEYİZ’ DİYOR
Biz kazandığımız seçimde kazanmasını biliriz, kaybettiğimiz seçimde saygı göstermesini biliriz. Ama biz asla ve asla milletin iradesine karşı çıkılmasına, direnilmesine, kayyım atanmasına, haksız tutuklamalara geçit vermedik, bundan sonra da vermeyiz. Şimdi gündemde bir süreç ve pek çok tartışma var. O konuya ayrıca değineceğim. Ama ben çıkıp şunu söyleyince, ‘Kürt sorunu vardır’ deyince birileri kızıyor ya. Kürt sorununu, varlığını kabul etmeden güya, söylemeden çözeceklerini sanıyorlar ya. Bak kardeşim Kürt sorunu nedir biliyor musun? Kürt sorunu tam da budur. Manisa’da Manisalı belediye başkanı seçiyor CHP’den. Geçiyor, yönetiyor. Osmaniye’de Devlet Bey’in memleketinde belediye başkanı seçiliyor. Gidiyor, yönetiyor. Rize’de Tayyip Bey’in memleketinde Rizeliler kendini kim yönetecek diye karar veriyor, oy veriyor, seçiyor. Yönetiyor. Van’a gelince, Diyarbakır’a gelince, Batman’a gelince, Mardin’e gelince ‘Siz belediye başkanı seçemezsiniz. Seçerseniz de yönettirmeyiz’ diyor. İşte sana Kürt sorunu. Kürt sorunu budur. O yüzden bu sorunları mutlaka hep birlikte demokrasiye ve birbirimize sarılarak çözeceğiz. Bakın sadece DEM’in değil… Evet, geçen dönem tam 49 belediye kayyım atadılar. Şu ana kadar 145 kez çeşitli dönemlerde Kürt’ün iradesine kayyım atadılar. Bizim de belediye başkanlarımıza, üç belediyemize kayyım atadılar. Bunlardan biri; Türkiye’nin en büyük ilçesi ve Esenyurt’un seçilmiş Belediye Başkanı, öz evladınız Ahmet Özer’dir. Buradan selam olsun Ahmet Özer’e. Ovacık’ta yapılan da Ahmet Özer’e yapılan da aynı şeydir. Şimdi diyorlar ki, ‘Ahmet Özer terörle ilişkili.’ Bakın Ahmet Özer’in suçu neymiş? Ahmet Özer’in suçu çözüme, barışa dair kitap yazmak. Ahmet Özer’in suçu… Geçen çözüm sürecinde Abdullah Öcalan’ın Ahmet Özer’in adını vermiş ‘İyi bir akademisyendir. Katkısı olur’ diye. Bunu yazmışlar iddianameye. Ahmet Özer’in suçu… Memleketi Van’da bir evlat ölmüş. Anneyi aramış. Anneye demiş ki, ‘Başın sağolsun. Ölen çocuğun gibi çok kıymetli evlatlar yetiştirdin.’ Altı evlattan, biri terör örgütü üyesiymiş, bu yüzden terör örgütü üyesinin anasına ‘Kıymetli evlatlar yetiştirdin’ deyince terörü övmek oluyormuş. Bu sebepten Ahmet Özer içeride. Lafı eğip bükmeyelim. Açık açık konuşalım, açık açık. Ahmet Özer’in suçu Esenyurt’u bir Kürt olarak kazanmaktır.
HUZURU KAÇIRANLARA KARŞI HUZUR BULMAYA GELDİK
Kürt’ün iradesine de Kürt’ün başarısına da tahammül yoktur. Bunu şöyle anlatayım. Allah gani gani rahmet eylesin, çok yakın dostumdu. Hapisteyken de çok ziyaretine gittik arkamızdaki arkadaşlarla, bütün milletvekillerimizle. Sırrı Süreyya Önder ile özel bir hukukumuz vardı. Cezaevinden çıktı ve geldi. Benim odanın önünden geçerken, daldı içeri, sarıldı. İki - üç ay önce cezaevinde son ziyaretimi yapmıştım. ‘Hoş geldin’ dedim, ‘Otur.’ ‘Yok’ dedi, ‘Racondur. Cezaevinde gelene, cezaevinden çıkınca ziyarete gidilir. Ama ilk çayı sende içersem bizim DEM’liler beni mahveder’ dedi. ‘Önce bir kendi partime gideyim. Sonra gelip çay içeyim.’ İşte o Sırrı Süreyya Önder, bana hayatının önemli bir sırrını da emanet eden Sırrı Süreyya Önder. O sırrı bir kez de burada hatırlatayım. ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’ filmini izlememi istedi. Daha ilk haftasıydı. Gittik, izledik Gençlik Kollarıyla. Sordu, ‘Beğendin mi?’ Dedim, ‘Çok beğendim.’ ‘Atatürk nasıl anlatılmış?’ Dedim, ‘Çok güzel, gözlerim yaşlı, üç kere ağladım.’ ‘Sana bir sır vereceğim’ dedi, ‘Namusuna emanettir.’ Dedim, ‘Başım üstüne.’ Dedi ki, ‘Ben ölene kadar söylemeyeceksin.’ Dedim, ‘Söz olsun.’ Dedi ki, ‘O filmin senaryosunu ben yazdım.’ Dedim, ‘Niye afişe yazmadın?’ O zaman tabii Sırrı Bey’in resmini okşamıyorlardı. Sırrı Bey’i hapisten hapise sokuyorlardı, Sırrı Bey’e zulmediyorlardı rahmetliye. Onu şeytanlaştırıyorlardı. Ona terör örgütünü övmekten ceza veriyorlardı. Dedi ki, ‘Ya beni yazarsak, filmde oynayanın, çalışanın emeğine yazık olur. Filmi kötülerler. Sırrı yapmış derler, kusur bulurlar. Bu sende dursun. Ne zaman ölürüm, o zaman bunu sen söylersin.’ ‘Niye bana emanet?’ dedim. ‘Ya partinin birinci Genel Başkanı’nı anlatmışım, sonuncusuna emanet ediyorum. Kime edeceğim?’ dedi. Şimdi Sırrı Bey, bu Ahmet Özer’in durumuna ilişkin, sizin seçip de kayyım atanmasına ilişkin meselede şöyle söyledi hep. Derdi ki, ‘Bu ülkede doğru söylüyorlar Kürtler her şey oluyor. Olur abi, her şey olur. Bakan olabilir Kürt. Kürt Başbakan olabilir. Kürt’ten Cumhurbaşkanı olabilir. Kürt’ten Genelkurmay Başkanı da oluyor. Kürtler, bir tek Kürt olamıyor.’ ‘Kürt, Kürtlüğünü söylerse, Kürt Kürt olarak bir yere gelirse o zaman ona huzur vermiyorlar’ dedi. İşte o huzuru kaçıranlara karşı bu meydana huzur bulmaya, kucaklaşmaya geldik hep beraber.
CESARETİNİZ VARSA YARGILAMA TRT’DEN YAYINLANMALI
19 Mart günü aynı darbenin bir benzeri bu sefer Türkiye’nin en bilindik metropolüne, büyükşehrine yapıldı. İstanbul’un üç kez… Birincisi 2019’da hazmedemediler, mazbatasını iptal ettiler. 60 gün sonra bu sefer 806 bin farkla. Beş yıl yönetti, odasının yanında 300 müfettişle. Bir çöp, kusur bulamadılar. Onun önceki döneme ait bulduğu yolsuzluk dosyalarına el koydular, işlem yapmadılar. Ama kendi döneminde de tek kusur bulamadılar. Karşısına Başbakan çıkardılar, Binali Yıldırım’ı. Hem de Meclis Başkanıyken, başaramadılar. Şehircilik Bakanını koyup, ‘Bu işten en iyi bu anlar’ dediler, İstanbullu’yu ikna edemediler. 1 milyon 100 bin farkla İstanbul’u kazanan Ekrem Başkan’a hazımsızlıktan, ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ lafına, kendi lafına inanıp İstanbul’un iradesine kayyım atamak istediler. Terör soruşturması açtılar. Suç? ‘Batı’daki Kürtleri belediye meclislerine koyarak yönetimde söz sahibi yapmak.’ Böyle yazmışlar. Eğer bu suçsa, bu suçun tamamını bütün Cumhuriyet Halk Partililer hep birlikte üstleniyoruz. Bu darbeye, hem terör yaftasına, hem de mali konularla ilgili iftiralara elbette inanmadık, millet inanmadı. Millet bu konuda gözünü, kulağını açtı, dinlemeye çalıştı. TRT’den, yandaş kanallardan, dünya kadar yalana, iftiraya hep bir ağızdan büyük bir mücadeleyle direndik ve doğruları anlatmaya çalıştık. Şöyle ki; bu darbe girişimi olduğunda koştuk Saraçhane’ye gittik, binaya girdik. Yedi gün, yedi gece o binadan ayrılmadan kayyım ihtimaline direndik. Orada tek başına dursak başaramazdık. Sadece milletvekilleriyle, sadece belediye meclis üyeleri ile de bu iş olmazdı. Dedik ki; eylem yasağına rağmen, neredeyse sokağa çıkma yasağı var. Tarihi Yarımada’ya giden köprüler kaldırılmış, gelen vapur seferleri durdurulmuş, metro istasyonları kapatılmış, 10 kilometre çevrelenmiş noktada, ‘Ne olacaksa bugün, bu akşam olacak’ dedik, başta gençler ve her yaştan ama demokrasiye, iradesine sahip çıkan 100 binler, milyonlar, yedi gün, yedi gece Saraçhane’ye geldiler, direndiler, darbeyi ve darbecileri geri püskürttüler. Helal olsun Saraçhane’ye, helal olsun demokrasiyi savunanlara. İşte o günden sonra, yedi gün orada miting yaptıktan sonra, köprüyü geçip Maltepe’de 2.2 milyon kişiyle tarihinin en büyük mitingini yapıp Anadolu’ya geçtik. O gün bugün Çarşamba akşamları İstanbul’un bir ilçesinde, darbenin olduğu Çarşamba gününün gecesinde bir ilçede, Cumartesi ya da Pazar günü Anadolu’nun bir köşesinde… Öyle CHP’nin gücüne falan bakıp değil, yüzde 1.2 oy aldığımız Yozgat’a da giderek, milletvekilini az farkla kaçırdığımız Van’a da koşup gelerek, Ege’ye de giderek, İç Anadolu’da Konya’da da miting yaparak bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Ve bütün bu meydanlarda hep birlikte haykırıyoruz. Ekrem Başkan’a, arkadaşlarımıza özgürlük istiyoruz. Ekrem İmamoğlu serbest kalmalıdır, tutuksuz yargılanmalıdır. Cesaretiniz varsa yargılama TRT’den yayınlanmalıdır. Hodri meydan.
TÜM SİYASİ TUTSAKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNUYORUZ
Şimdi şunu söyleyelim. Biz meydanlarda sadece Ekrem Başkan’ı, Cumhuriyet Halk Partililerin özgürlüklerini değil, hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm siyasi tutsakların bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Biz Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğünü de savunuyoruz. Bu güzel meydan, Van, Selahattin Demirtaş‘ı ayrı sever. Başkanla birlikte beş yıl boyunca Zeydan Başkan ona hücresinde arkadaşlık ederken, Van da Selahattin Başkan’a gönlüyle en çok sahip çıkan illerden biri oldu. Selam olsun Selahattin Başkan’a. Ancak sadece Selahattin Başkan’ın değil, hem Ekrem Başkan’ın, tutuklu belediye başkanlarımızın, belediye meclis üyelerinin ve Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, tüm siyasi tutsakların özgürlüğünü savunuyoruz. Çünkü başımızda şöyle bir şey var. Şunu her meydanda anlattım, anlatacağım. Saraçhane’ye ilk çıktığımızda, Zaferli gençler de geldi, DEM’li gençler de oradaydılar. Birisi Selahattin Başkan’ın özgürlüğünü, biri Ümit Başkan’ın özgürlüğünü alkışlıyordu. Birininkine öbürü homurdanıyordu, öbürününkine öbürü. Ama yukarıda biri vardı, ikisinin de başkanını o almıştı. Bununkine bu sevinince, o da seviniyordu. Bununkine bu sevinince, o da seviniyordu. İkisi de kaybediyor, hep o kazanıyordu. Bu oyunu bozmak için şöyle haykırdık. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.
BİR MAÇI KAYBETTİ, ‘TOPU KESECEĞİM’ DİYOR
İşte bu mücadele, demokrasi mücadelesidir. Demokrasiyi, siyaseti bazen futbola benzetiyoruz. Futbol terimleri ile konuşuyoruz. Kaleci diyoruz, forvet diyoruz, takım kaptanı diyoruz. Ama şunu kabul edemeyiz. Burada Tayyip Bey işine geldi sahaya girdi. Oynadı, gol attı, kazandı, alkışlandı. İktidarda kaldı senelerce. Şimdi 31 Mart’ta golü yedi. Bir maç kaybetti. Topu aldı eve götürüyor ‘Keseceğim’ diyor, ‘Hiçbirinizi oynatmam’ diyor. Burada önce hep beraber topu ondan kurtaracağız, sonra kendi aramızda kim kazanırsa o yönetecek. Bu demokrasi mücadelesi, hazımsız Erdoğan’dan topu kesmeden kurtarmanın mücadelesidir. Buradan AK Partili gençlere de sesleniyorum. AK Partili gençler, deyin ki ‘baba’ deyin, ‘dede’ deyin, ‘Tayyip Amca’ deyin, ‘Reis’ deyin, ne derseniz deyin. Gönlünüzden ne geçiyorsa deyin. ‘Ya sen yaşlandın, belki o yüzden kaybediyorsun. Ama topu kesme, biz varız’ deyin. Alın topu getirin. Bu demokrasi meydanında AK Parti’ye de ihtiyaç var, MHP’ye de ihtiyaç var. Ama bizim ülkemizde demokrasiye ihtiyaç var. Bir tek tek adama, bir otokrata, bir darbeciye ihtiyaç yok. Biz darbenin karşısındayız, biz demokratik siyasetin arkasındayız.
DARBEYE HARCADIĞI PARAYLA 200 TANE HASTANE YAPILABİLİR
Yaptığı darbe, bugüne kadar her birimize 27’şer bin lira yara açtı. Kundaktaki bebeğe de yatalak nineye de 86 milyona, 27’şer bin lira kaybettirdi şu ana kadar. Bu darbeye harcadığı parayla, çiftçilerin bütün Türkiye’deki çiftçilerin, bankalara bütün borçları, faiziyle bir kapanıyor ve paranın yarısı da kalıyor. Her çiftçiye borcu kadar daha para verebilirsin. Bu parayla emeklilere 14 bin değil, 30 bin lira verebiliyorsun ve bunu 10 yıl boyunca yapabiliyorsun. Bu parayla Vanlı amcam, teyzem hastanesizlikten yakınıyor ya. 200 tane 800 yataklı tam teşekküllü hastane yapabiliyorsun. Bu parayla Kredi Yurtlar Kurumu’ndan 3 bin lira kredi verdikleri, beğenmedikleri Ecevit‘in verdiği krediyle 4 gram altın alınıyordu. 3 bin lirayla bir gram altın alamazsın, 4 bin lira altının gramı. KYK kredisini 3 bin liradan, bütün öğrenciler için 30 bin liraya çıkarabiliyorsun aylık. 30 bin liraya. Türkiye’deki işsizlik sorunu büyük, ama Van’da tam iki katı sorun. Tam iki katı. Ve Van’da, Doğu’nun incisi Van’da, güneşin şehri Van’da, Van Denizi’nin kenarında boşu boşuna ‘Dünyada Van, ahirette iman’ denmemişken, maalesef Van Denizi’nin kenarında kurulu bu güzelim şehir yıllardır ihmal edilmiş durumda. Eğitimde, sağlıkta, ülke ortalamasının tamamen gerisinde, en kötü yerlerde. Kişi başına milli gelir sıralamasında Van son beşin içinde. Bakın Türkiye’de kişi başına milli gelir düşük, fakiriz. Ama Türkiye ortalaması üç, Van’ın bir. Türkiye’nin ortalamasının üçte biri. İradesine saygı duyulmayan bu kentte, maalesef yoksulluk da işsizlik de Türkiye’nin bile çok çok üzerinde. Ve Van’ verdikleri hiçbir sözü tutmuyorlar. Van’da Vanlılar kendi başlarına, bir başlarına mücadele ederken, Vanlıların yüzünü güldürenlerle bugün buraya gelirken otelin önünde karşılaştım. Vanspor. Vanspor’un aslanları. Kahraman Vansporlular. İkinci ligde play off oynuyor, maçlarını kazanacaklar, birinci lige çıkacaklar. Biz de Van’ın başarısını yürekten alkışlayacağız. Bu arada bu İl Başkanım milletvekili adayımızdı. 160-170 oyla hakkını yediler, 18 bin geçersiz oy yaptılar, tekrar sayacaklardı. Sayıma hile karıştıracaklardı. İktidar geri çekti, hakkını yedi. Ama mücadele veriyor, ona sahip çıkın, partiye sahip çıkın. Eninde sonunda hakkımızı alacağız.
SIRRI BAŞKAN, ‘GARANTÖR SENSİN, BENİM’ DEDİ
Şimdi esas meselenin sonuna gelirken, bugünlerde çok konuşulan, adına bir şey koymadıkları, ‘Çözüm süreci’ bile demedikleri, ‘Barış süreci’ diyemedikleri ‘Süreç süreci’ ile ilgili bir şey söyleyeyim. Sırrı Başkan gelip anlattığında, rahmetli, ‘Bunun adına ne diyeceğiz?’ dedim. Dedi ki ‘Bir adı yoktur.’ ‘Peki nasıl ilerleyeceğiz?’ dedim, dedi ki ‘Geçen sefer denedik, uğraştık başımıza da iş açtık. Ama ben vazgeçmem, devam ediyorum. Geçen sefer önce çözüm sonra barış dedik, olmadı. Şimdi önce barış sonra çözüm’ diyoruz. Dedim ki ‘Sırrı Başkan böyle olur mu? Bu işin bir garantörü var mı?’ dedim. Dedi ki ‘Garantörü falan yoktur. Garantörü sensin, garantörü benim. Bu süreci kim sahiplenirse bu sürecin garantörü biziz. Hiçbir çıkar beklemeden, barışı savunanlar olacak bu sürecin garantörü’ dedi. Şimdi öyle günlerden geçiyoruz ki. Bu topraklar çok fırtınalardan geçti, savaş vurdu, sel vurdu, deprem vurdu. Ama adaletsizliğin ve eşitsizliğin vurduğu kadar bu coğrafyayı hiçbir şey vurmadı. Bir süredir bu yeni süreç ilerliyor. Biz Kürt meselesini inkar edenlerden hiç olmadık. Hep doğru yerde, tarihin doğru yerinde durduk. Bu sorunun var olduğunu, çözülmesi gerektiğini savunduk. En başından beri samimi, şeffaf, toplumsal mutabakata dayalı, Meclis zemininde çözülmesi gerektiğini, mağdurların, şehit ailelerinin, gazilerin bu süreçte zarar gören herkesin ortak rızasıyla, mutabakatıyla, anaların gözyaşının dinmesini savunduk. Partimizde kendi komisyonumuzu kurduk, çalıştılar, hazırlandılar ve çalışmaya da devam ediyorlar. Terörün bitmesi, barışın gelmesi için atılan ve atılacak samimi, kandırmaya, aldatmaya, pazarlığa yönelik olmayan her adımı destekledik. Bundan sonra da desteklemeye devam edeceğiz. Bu uğurda ömrünü barış yolunda harcayan Sırrı Süreyya Önder’i buradan ruhuna değsin diye bir yürekten şöyle kuvvetli alkışlayalım. Bu ülkenin tüm vatandaşları, cumhuriyetin eşit hissedarlarıdır. Çanakkale’de ‘Türkle Kürt yan yana, koyun koyuna yatıyor’ lafı metafor değildir. Gidip gördüğünüzde bir Türk’le bir Kürt’ün nasıl bir mezarı paylaştığını görürsünüz. Onun için bu konuda adım atmayanlar, senelerce karşısında duranlar, bir adım atınca biz onu mahcup edip tutarsızlığını, haksızlığını, geçmişteki zehirli dillerini hatırlatmak yerine, aksine ‘Atılan her adım kıymetlidir’ dedik. Hatta dedik ki ‘Katkı vereceğiz, biz Kürtlere kendilerini ait hissettikleri bir devlet vaat edeceğiz.’ Bunu kesip, biçip yalana çevirirken şöyle bir şeyi gördük, şöyle bir şeyi. Ve dedik ki ‘Biz Kürtlerin, bu devleti, Türkiye Cumhuriyeti devletini kendi devletleri olarak eşit haklara sahip oldukları, sahip çıktıkları, uğrunda dedelerinin can verdiği bu devleti kendi devletleri bildikleri kadar, demokratik atılması gereken hangi adım varsa bu adımların hepsini hep birlikte atacağız.’ Buradan bir kez daha söylüyorum. ‘Efendim terörsüz Türkiye’ye ne diyorsunuz?’ Biz terörün durmasını savunuyoruz. Terörsüz Türkiye’ye ‘evet’ diyoruz. Bugünlerde beklenen bir haberle terör örgütünün silah bırakacak olmasıyla ilgili haberin bir an önce gelmesini, silahların bırakılmasını, sonuna kadar destekliyoruz. Ve ardından birileri var olanı söyleyince kızsa da Meclis zemininde bugün Kürtlerin kendini eşit hissetmediği her türlü kötü, yanlış, eksik uygulamaları düzeltecek yasal adımların hep birlikte atılmasını ve en başta, en başta kayyım uygulamasının son bulmasını, siyaset tutsakların özgür kalmasını bekliyoruz. Hadi bakalım, hadi bakalım. Şimdi terörsüz Türkiye’ye ne diyorsun? Buna ‘evet’ demeyen bu sürecin dışındadır. Biz terörün bitmesini canı gönülden savunanlarız. Gözyaşının dinmesini canı gönülden savunanlarız. Peki, şimdi bakalım siz bundan sonra ne yapacaksınız? Sırrı Başkan’a sözümüz var, bu süreç akamete uğrarsa da, bu sürecin sonunda yine bunlar bir kötülük yaparlarsa da, Kürtlere verdikleri sözleri tutmazlarsa da biz eninde sonunda iktidar olacağız, Kürt’le Türk’ün kardeşliğini mutlaka sağlayacağız. Bize emanettir.
DEMİRTAŞ, ‘KABRİSTAN’ DEMEDİ, ‘GÜLİSTAN’ DEDİ
Şimdi özellikle buraya gelmişken, adını anmışken hatırlatmadan asla olmaz. Bakın bugün güya terörsüz Türkiye’yi sahiplenen Recep Tayyip Erdoğan, güya Sırrı Süreyya ile ilgili iyi şeyler söyleyen Recep Tayyip Erdoğan. Bugün bir siyasi olan, Bakan Yardımcısı olan, kendine ‘Bakanım’ dedirten Akın Gürlek’i İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı atadı ve orada adaleti katletettiriyor. Bu Akın Gürlek’i bir hatırlatalım Türkiye’ye Van’dan. Bu Akın Gürlek geçmişte ben kendisine ‘seyyar giyotin’ diyordum. Çünkü o adalet sarayında, Çağlayan’da mahkeme mahkeme gezdirildi, nerede lazımsa oraya götürüldü. Orada İstanbul İl Başkanımızı siyasetten men eden kararı da o aldı, Gezi Davası’nı, Kavala’yı, Can Atalay’ı, bunları yaparken oradan Sırrı Süreyya Önder’i, geçen çözüm sürecinde Nevruz 2023’te yaptığı konuşmadan ötürü hapse atan, 10 ay hapis yatıran, daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali verip de bozduğu kararı Akın Gürlek verirken, Sırrı Süreyya kürsüye gitti. ‘Çağırdım’ diyor. ‘Baktı bana’ diyor. ‘Bana başka bir şeyden ceza ver dedim’ diyor. ‘Bundan verme.’ ‘Neden?’ demiş. ‘Bundan ceza verirsen barış sürecine ceza verirsin, bir daha bu devlet barış süreçlerinde konuşacak, inisiyatif alacak siyasetçi bulamaz. Bunu yapma dedim’ diyor. ‘Sırıttı, inadına yaptı’ diyor. Şimdi o Akın Gürlek Selahattin Demirtaş’a yaptığı bir konuşmada, ‘Her tarafı gülistana çevireceğiz’ dediği konuşmayı önce Kürdistan’a diye, sonra ‘Yok öyle değil’ deyince, güya yeniden dinletip ‘kabristana’ dedi diye, ‘Sen ölümle tehdit ettin, terörle tehdit ettin’ diyor. Bilirkişi isteniyor, yollamıyor. Ama cümle alem biliyor ki Selahattin Demirtaş ‘kabristan’ demedi, ‘gülistan’ dedi. İşte bu Akın Gürlek, verdiği bu karar Selahattin Demirtaş’ı içeriye atan ve ilk olarak içeride tutan, dayandıkları karar bu. Bugün bir yandan burada yeni çözümü konuşup, öbür taraftan aynı celladı İstanbul’a koyup, bu sefer İstanbul’a kayyım atamaya çalışanlar, İstanbul’un iradesine saldıranların samimi olmadıkları açıkça ortadadır. Ve Sırrı Süreyya gibi geçen sefer yola sürüp destek isteyip, yolda bırakıp cezaevine atmalarına rağmen o koca yüreği, temiz yüreği bu sefer yine barışı savundu. Ama her fırsatta bize bu Akın Gürlek’i ve aslında ondan bu hizmeti bekleyenlerin samimiyetini hepimize de sorgulattı. Onun için Türkiye’de bir süreç geldiyse, iktidarın sayesinde değil; iktidara rağmen gelmiştir. Türkiye’yi iç ve dış konjonktür bu noktaya getirdiği için verilen bir karar, ‘Bunlara sahip çıkın bu karara’ dendiği için bunlara rağmen ilerlemektedir. Samimiyetten yoksundurlar ama şunu söyleyeyim iktidar sayesinde değil; iktidara rağmen gelen bu kararın sizin sayenizde olduğu, temiz yürekli, kardeşliği ve barışı savunan Vanlılıların, Manisalıların, Edirnelilerin, Konyalıların, Rizelilerin, Antalyalıların, Iğdırlıların, Muğlalıların sayesinde olduğunu hep birlikte bilelim. Biz iyi insanlarız. Ben burada bakınca karşımda, bu güneşin altında zorluğa, baskıya, engellemeye rağmen koşmuş, kulağını açmış bizi dinleyen, gözünü açmış bizi dinleyen, gönlünü açmış bizi gönlüne bağlayan, göğsüne yaslayan canım Vanlıları görüyorum. Hepiniz sağ olun, var olun.
ANNELERİN GÖZLERİ YAŞLI OLMASIN DİYE BİR BÜYÜK MÜCADELEYİ BİRLİKTE VERİYORUZ
Son sözüm şudur: Bir imza kampanyası var. İmza kampanyasında imza atan ne diyor? ‘Ekrem İmamoğlu özgür olsun’ diyor. ‘Siyasi tutsaklar özgür olsun’ diyor. ‘Adayım yanımda olsun, sandık önümde olsun’ diyor. Eğer aday diye Ekrem Başkan’ı gönlünden geçiren, Ekrem Başkan’a. Selo Başkan’ı gönlünden geçiren, Selo Başkan’a. Ümit Başkan’ı gönlünden geçiren Ümit Başkan’a. Ama hep beraber diyoruz ki, ‘Ey Erdoğan adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.’ Biz hep beraber o sandığı getirene kadar, arkadaşlarımızı çıkarana kadar, bu iktidarı değiştirip, yoksulluğu bitirip zenginliği getirene kadar, çile son bulana kadar, işsizlik bitene kadar, kavganın yerini kardeşlik, kavganın yerini barış alana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Şimdi ben buradan Manisa’ya gideceğim. Bir gün durmak üzere, Manisa’ya gidip anamın yanına varacağım. Yarın Anneler Günü. Annemin elini öpeceğim. Ondan hayır duası alacağım. Onun Anneler Günü’nü kutlayacağım. Buradan Manisa’ya gidip kendi anamın elini öpüp, bütün analar adına onun Anneler Günü’nü kutlamadan önce Van’dan bütün annelerin Anneler Günü’nü kutluyorum. Kürt annenin de Türk annenin de bir daha evlatlarını kaybetmemeleri için, gözleri yaşlı olmasın diye, o gözlerinden bir daha hiç yaş akmasın diye bir büyük mücadeleyi hep birlikte veriyoruz. Artık annelerin gözlerinin yaşı dursun istiyoruz. Anneler Gününüz kutlu olsun. Tüm annelerin ellerinden öpüyorum. Roja Dayikan pîroz be! Ez destên hemû dayîkan maç dikim. Anneler Gününüz kutlu olsun. Tüm annelerin ellerinden öperim. Kürt’ün ve Türk’ün kardeş olduğu, omuz omuza, en güzel günlerde yaşamak ümidiyle hepinizi saygı ile selamlıyorum: Sağ olun, var olun.