Özgür Özel: Gerekirse baş vereceğiz ama Cumhuriyet düşmanlarına baş eğmeyeceğiz
Özgür Özel, “2025 yılının son grup toplantısını yapıyoruz. Yaklaşık bir ayı geçen bir süredir, 35 gündür grup toplantılarımızı hem bütçe maratonu nedeniyle, hem de birkaç haklı ve üzücü mazeretimizden ötürü yapamamıştık. Bugün yılın son grup toplantısında birlikteyiz” dedi.
Özgür Özel, şunları söyledi:
ZULMÜ GÖRDÜK, SIKINTILARI BİRLİKTE OMUZLADIK”
Geride bıraktığımız yılı maalesef ağır sorunlar altında geçirdik ve geçirmeye de devam ediyoruz. Zulmü de gördük, darbeyi de yaşadık. Sıkıntıları hep birlikte omuzladık. En yakınlarımızın, evlatlarımızın kayıplarıyla sınandık. Ancak bugün burada bir yılın muhasebesini yapmak ve yeni yıla girerken umutları tazelemek üzere buradayız. Konuşmama başlarken haziran ayında elim bir kazada kaybettiğimiz Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız, kardeşim Ferdi Zeyrek’i ve hepimize siyasette nezaketi gösteren, adeta Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Cumhuriyet’in yaşayan, ayaktaki kütüphanesi olan, ağaçlar gibi ayakta hayatını kaybeden Genel Başkanımız Altan Öymen’i kaybettik. Henüz daha dokuz gün önce de doğduğum, büyüdüğüm Şehzadeler ilçesinin genç kadın belediye başkanını, 21 yaşından itibaren partimizde koşan, o ilçe belediyesinde 21 yaşındayken partiyi yüzde 6’dan yüzde 13’e çıkarmayı başarı saydığımız günde emek veren ve sonra her adımında bizimle bir koşan, ilde yüzde 60 ve parti tarihinde alınmış en yüksek oyla da tek başına ittifaksız o ilçeyi kazanmayı başaran Gülşah Durbaykardeşimize, evladımızı kaybettik. Hepsinin ve Türkiye’nin dört bir yanında örgütümüze, partimize emek veren, bugün aramızda olmayan, 2025 yılında kaybettiğimiz bütün üyelerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. 2026’nın böyle büyük acılar getirmemesini temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.
MECLİS AÇIK OLMASAYDI YİNE MENEMEN’DE OLACAKTIM
Bugün eğer bu grup toplantımız olmasaydı, Meclis açık olmasaydı pek çoğumuz gibi ben de her yıl olduğum gibi Menemen’de olacaktım. Bugün Asteğmen Kubilay’ın, Bekçi Şevki ve Bekçi Hasan’ın katledilişlerinin 95’inci yılı. Kubilay Menemen’e asteğmen olarak gitti ve Cumhuriyet’in ay - yıldızlı bayrağına karşı manda ve himaye yanlılarının ellerinde şeriat bayrağı ile dolaştıklarını, Cumhuriyet’e ve kurucusuna meydan okuduklarını, gördükleri yerde Türk bayrağını indirip şeriat bayrağı çektiklerini görünce yanındaki iki bekçi arkadaşıyla birlikte bunların karşısına dikildi. Gözü dönmüş caniler Kubilay’ı önce yaraladılar. Sonra yaralı bedenine işkence ettiler. Canlı canlı başını gövdesinden ayırdılar ve Cumhuriyet’e karşı Kubilay’ın başını Menemen’de gezdirdiler. O gün ve o günden beri Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler, Cumhuriyet devriminin bekçileri bunlara baş vereceklerini ama baş eğmeyeceklerini gösterdiler. Kubilay’ı ölümünün, şehadetinin 95’inci yılında Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki ile birlikte rahmet ve minnetle anıyoruz. Kubilay’dan bize emanettir. Cumhuriyet düşmanlarına baş eğmeyeceğiz. Gerekirse baş vereceğiz. Ama baş eğmeyeceğiz.
DEPREMDE YAKINLARINI KAYBEDENLER BİR BAŞKA YÜREK SIZISI İÇİNDELER
Yakında 6 Şubat geliyor ve biz üçüncü yıldönümünde o büyük acıyı, içimizde yanan o sönmeyen ateşle üçüncü yıldönümünde karşılamaya hazırlanıyoruz. Bugün aramızda depremde yakınlarını kaybedenler var. Onlar bu gruba yakınlarını kaybettikleri apartmanlarda, sitelerde o yıkıma sebebiyet veren ruhsatları verenleri, denetlemeyenleri, kolonları kesenleri, kötü inşaat yapanları yeterince yargılanmadıkları için, haklarında pahalıya geliyor diye kırmızı bülten çıkarılmadığı için yurtdışına kaçanlarla ilgili, kamu görevlisi olanlara yargılama izni verilmediği için, yürüyen yargılamalarda yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu olanların tutuksuz yargılanmalarına itiraz etmek için bu salona geldiler. Ama bu sefer bu salonda bir başka endişeyle, yürek sızısıyla ve bir öfkeyle buradalar. Günlerdir de Meclis’in önündeler. Milletvekillerimiz, grup başkan vekillerimizle görüştüler. Konu şu; 11’inci Yargı Paketi geliyor. Burada Covid’le ilgili düzenleme var. Bu haklı ve önemli bir beklenti. Ama bir de ne görelim, ne görsünler? Bu düzenlemenin içine bu depremde hayatını kaybedenlerin acılarına sebebiyet veren, biraz önce söylediğim sorumluluklara sahip kişilerin bu Covidaffından yararlanması var. Duyuldu mu bilmiyorum, 6 Şubat gecesi ve devamında enkaz altından sesini duyuramayanların yakınları buradan ‘Sesimizi duyan var mı?’ diye bağırdılar. Bu yüce çatının altında grubumuz deprem suçlularının bu düzenlemeden yararlanmaması için elinden ne geliyorsa onu ve fazlasını yapacak. Size söz veriyoruz. Ben 52 bin deprem kaybımızın, şehidimizin, canımızın ailelerinin önünde saygı ile eğiliyorum. Onların sözünü kesmeye utanırım, ar ederim. Onların sesini biz duyduk, ümit ediyorum Meclis’teki bütün milletvekilleri, bütün gruplar bu sesi duyarlar. Bir takım kirli lobilere alet olmak, bir takım siyasi ilişkilere teslim olmak yerine bu sesi duyarlar ve bu aftan asla ve asla hayatını kaybedenlerin ölümlerinden sorumlu olanlar yararlanmaz. Grubumuza emanettir arkadaşlar.
HALKIN BÜTÇESİNİ YAPMAYA ASLANLAR GİBİ HAZIRIZ
2026 yılı bütçesi geçtiğimiz pazar gecesi Meclis’te kabul edildi. Öncelikle Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz ve tüm milletvekillerimize, grubumuza, grup başkan vekillerimize hem komisyon süreci, hem de parlamentoda 14 gün boyunca verdikleri mücadele, halkın sorunlarına parmak basan, sorunu gören ama çözümü de söyleyen yaklaşımları için, Cumhuriyet Halk Partisi’nin oybirliği ile değiştirdiği programına uygun olarak verdikleri hiçbiri kabul edilmese de 49 önerge için ve ortaya koydukları iktidara hazır, Türkiye’yi yönetmeye hazır, Türkiye’nin bir sonraki bütçesini yapmaya, gelip Meclis Genel Kurulu’nda da halkın bütçesini aslanlar gibi savunmaya hazır Cumhuriyet Halk Partisi grubuna yürekten teşekkür ediyorum Neden bütçenin savunulması konusunu önemsiyorum? Çünkü rejime kasteden anayasa değişikliğini OHAL şartlarında yaptılar. ‘Bir aylığına, 1,5 aylığına, üç aylığına ilan ediyoruz. Bir aya kalmaz, 1,5 aya kalmaz OHAL’i kaldırırız’ diyenler, hatta iktidara geldiklerinde kendiliğinden sona eren, iktidarlarının ikinci gününde kendiliğinden süresi dolan OHAL’i uzatmamakla övünüp ‘OHAL’i kaldırıyoruz’ diyen parti, üç aylığına ilan ettiği OHAL’in içine üç yıl sığdırıp, içinde OHAL şartlarında anayasa değişikliğini Meclis’te görüştürüp ki dünyadaki pek çok anayasada yasaktır bu, OHAL Şartlarında kampanya yapıp, OHAL şartlarında seçim yapıp, OHAL şartlarında sandığı getirip referandum yapıp, son derece öncesi, sırası ve sonrası şüpheli bir referandumla rejime kastedip, OHAL’den vazgeçmeyip OHAL şartlarında baskın seçim yapıp rejimi değiştirenler ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi. Biz geldiğimizde ülkeyi şirket yönetir gibi yöneteceğiz bu yeni sistemle.’ ‘Ya bu sistemde bakanlar kurulu yok.’ ‘Sistem hükümet sistemi. Tek kişilik hükümet sistemi. Bir kişiyi seçecek millet, her şeyden o sorumlu olacak. Millet bir tek ona hesap soracak. Beş yıllığına seçeceksin, gerisine karışmayacaksın’ diye demokrasi ile bağdaşmayan, demokrasi fikriyle taban tabana zıt, sandığı öncesini ibra edip, sonrasına meşruiyet veren, geçmişte yolsuzluğa bulaşan, devamında demokrasiden uzaklaşanlara hiçbir söz bırakmayan, milletvekilinin yüz yüze sözlü soru hakkını elinden alan, gensoru hakkını elinden alan, Meclis’in hükümeti düşürme hakkını elinden alan bir anayasa değişikliği gelirken, ‘Her şeyin sorumlusu benim, ben’ diyen ve bu bütçeden; bu fukaralık bütçesinden, bu sömürü bütçesinden, bu faiz bütçesinden sorumlu tek kişi gelip de burada bütçesini savunmadı, savunamadı. Allah kimseyi ‘Verin yetkiyi’ deyip yetkiyi alıp da sonra yaptığı bütçeyi Meclis’te savunamayacak bir hale getirmesin.
ARTIK KARŞIMIZDA MÜSTAKBEL MUHALEFET PARTİSİ VAR
Ben Meclis grubumuzun komisyon ve Genel Kurul performansından memnunum. O yüzden teşekkür ettim. Neden memnunum? İktidara hazırlar. Tahmin ediyorum Erdoğan da görüyordur. Ben AK Parti’nin performansından da çok memnunum. Doğruya doğru, muhalefete hazırlar. İktidar perspektiflerini kaybetmişler. Yönetme kabiliyetlerini kaybetmişler. Artık karşımızda bir iktidar partisi yok. Müstakbel bir muhalefet partisi var. Ana muhalefet olabilirler mi bilmem ama muhalefete hazırlar. Meclis Genel Kurulu’na baktığımızda ya da Plan ve Bütçe Komisyonu’na baktığımızda bir tarafta sorunu gören, isyan eden, edilen isyanı duyan ve çözüm öneren bir parti var; Cumhuriyet Halk Partisi. Öbür tarafta eleştiriyi ya duymayan komisyon evresinde ya da duyduğu eleştiriye hakaretle cevap veren, kendilerine verilen 70-80 dakikalık kürsüleri... Ben 80 dakika ilk gün sorun - çözüm, sorun - çözüm anlatırken, 80 dakika o kürsüye çıkıp son gün hakaret eden, muhalefete muhalefet eden, ülkenin ana muhalefet partisine muhalefet eden bir partiyle karşı karşıyayız; Adalet ve Kalkınma Partisi. Görünen o ki sokakta, meydanda, eylemlerde, mitinglerde hep görüyorduk: ‘Ahlaki üstünlük bizde. Psikolojik üstünlük bizde’ diye. Ve şimdi görüyoruz Meclis Genel Kurulu’nda da komisyonda da bu yüce çatı altında. Artık psikolojik üstünlük el değiştirmiştir. İktidar el değiştirmiştir. Mevcut iktidar fikren ve zikreniktidardan düşmüş, ana muhalefet fikren ve zikren iktidara oturmuş, iktidarın değişimi fikren ve zikren gerçekleşmişken fiilen değişim için de millet sandığa gün saymaktadır. O yüzden bundan sonraki süreçte de artık kimsenin sesini duymayan; depremzedenin de sesini duymayan, açlığa mahkum ettiği emeklinin de sesini duymayan, barınma sorunu olan hiç kimsenin sesini duymayan, 3 bin lira öğrenci kredisiyle günde bir çorba bile içemeyen öğrencinin sesini duymayan, açlık sınırının üçte ikisi asgari ücrete reva gördüklerinin sesini duymayan AK Parti sıcak salonlara hapsolan, politikasız ve çaresiz bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi ise sorunlara ve çözümlere hakim olan, meydan meydan büyüyen, milli iradeye güvenen, gücünü ve yetkisini devletten, koltuktan değil milletten alan iktidar partisidir.
‘BİRAZ SAPTI’ DEDİKLERİ ENFLASYONDA HEDEF YARISIYDI
Değerli arkadaşlar, değerli vatandaşlarımız AK Parti 2025’te işçiyi, emekliyi yüksek enflasyon ve faize ezdirdi. 2025 enflasyon hedefi yüzde 17,5 idi. Yüzde 17,5 enflasyon hedefi açıkladılar ve yılı yüzde 30’la bitirdiler. Bunu sorduğunuzda da utanmadan, çekinmeden sanki iki - üç puanmış gibi ‘Enflasyon hedefimizden biraz saptık’ diyorlar. ‘Biraz’ dedikleri sapma, yüzde 77. Hedef yüzde 17,5 ama gerçekleşen yüzde 30. O ‘birazcık’ dediğinde fark şu: Bir mal veya hizmet geçen seneden bugüne ne kadar zamlandıysa, yarısını hedeflediler ve öbür yarısını beceriksizliklerinden, hatta beceriksizlik de değil kötü niyetlerinden dolayı sizin sırtınıza yüklediler. Gerçekleşen enflasyonun yarısı hedefti. Peki, ne oldu? Demokrasilerde olur, bir hedef koyarsın tutmaz. Sebebini irdelersin. Deprem olur, hedef tutmaz. Afet olur, hedef tutmaz. Küresel bir kriz olur, etkilerinden etkilenmemen mümkün değildir ve hedef tutmaz, sapar. Allah göstermesin darbe olur, savaş olur hiçbir hedef tutmaz. Ne oldu geçen sene, geçen sene ne oldu da bu hedef tutmadı? Ne olduğunu söyleyeyim: 19 Mart sivil darbesi oldu. Buradan bütün vatandaşlarımıza hatırlatırım: Bu darbenin maliyeti, 160 milyar dolar. Devasa bir para. Emekliye lazım paranın 70 - 80 katı, asgari ücretliye lazım paranın 90 katı gibi bir para. İş çevrelerinin, ekonomi yazar - çizerlerinin hiçbirisinin itiraz edemediği en görünür şekli; Türkiye’de İstanbul Borsası’nda işlem gören en büyük 100 şirket yüzde 9 bir günde düşer mi? Yüzde 9. Yüzde 0,1’lik kar artışı için didiniyor insanlar. 100 şirketimizin ortalaması bir günde yüzde 9 düşmüş. Bir başka gün yüzde 6. Bu yüzde 9, darbenin günü. Bu yüzde 6, 2 Eylül’de İstanbul İl Başkanlığı’na mahkeme eliyle kayyım atandığının… Yani bir partinin siyasi işlerine bir başka partinin atadığı hakimin, bir başka partinin genel başkanının atadığı başsavcının kontrolündeki eski partili bir hakimin müdahalesine yüzde 6… Yüzde 4, ‘Cumhuriyet Halk Partisi’ni kapatma talebi’ yazısının iddianame ile birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Yargıtay’a yollandığı gün. Böyle düşüşler dünyada büyük depremler, büyük afetler olduğunda yaşanır. Ya da yaşanmaması için dünya kadar tedbir alınır. Ama Türkiye ekonomisine yapılanlar burada. Tersine; kurultay davası ertelenince ancak kaybın yüzde 5,5’i geri geliyor. Ya da kurultay davası eylül ayında ertelediğinde yüzde 6, düştüğü gün yüzde 5, toplam yüzde 11. Ekonomide şirket değerleri üzerinden görülen bu.
DARBE OLMASAYDI ZAMLARIN YARISI DA OLMAYACAKTI
Peki, vatandaşın gördüğü ne? İşte vatandaşın gördüğü yüzde 30 olan enflasyonun aslında yüzde 17,5 olacak olması. Örneğin asgari ücretlinin enflasyonu Türkiye’de yüzde 63. O parayı temel gıdaya veriyor. O parayı kiraya veriyor. O parayı çocuğunun okul masrafına veriyor. Bunlar da yüzde 63 enflasyon. Ortalamada yüzde 17,5 olacakken yüzde 30 olmuş. O da TÜİK’e göre. Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun verilerine göre yüzde 30 olmuş. Herkes şunu bilsin: Geçen sene aralık ayında kıymayı 700 liraya, 600 liraya alıyorsan, şimdi 800 liraya alıyorsan, bu darbe olmasaydı zammın yarısı olmayacaktı. Rakamlar bunu söylüyor. 19 Mart’ta Atatürk’ten emanet Cumhuriyetin kazanımı sandığa el uzatılmasaydı, dünyanın en bilindik metropollerinden birinde 16 milyonu yönetsin diye seçilmiş, yüzde 50’nin üzerinde oyla, 1 milyon 100 bin kişi farkla seçilmiş Ekrem İmamoğlu’na darbe yapılıp da bütün dünya ‘Ya İstanbul gibi metropolde bir seçim önce mazbataya çöküyorlar. Bir seçim sonra Cumhurbaşkanı adayı olacak diye 30 yıl önce verdikleri diplomaya çöküyorlar. Yetmiyor ertesi sabah adamın evine, gırtlağına çöküyorlar. İçeri koyuyorlar, tutukluyorlar, aylarca içeride tutuyorlar. Bu Türkiye’de yatırım yapılır mı kardeşim? Ya Türkiye’nin kurucu Partisi’nin seçimlerde Cumhurbaşkanı seçtireceği adayının can ve mal güvenliği yok. Ülkenin kurucu partisinin İstanbul gibi metropolünde İl Başkanlığı’nın güvencesi yok. 6 bin polisle atanmış getiriyorlar seçilmişin yerine. Bu memlekete gidilir mi? Yatırım yapılır mı? Tatil yapmaya korkar adam böyle memlekette.’ Böyle düşündürtüyor. Bu güzel ülkeye bundan büyük kötülük olmaz. Şu Muğla’nın, şu Antalya’nın bir ilçesini verseniz Avrupa’daki ülkenin tapusunu üstüne yaparlar. Böyle bir memleketin turizmine de ticaretine de ihracatına da böyle kötülük yapılmaz. Bir memleketin haysiyetine bu kötülük yapılmaz. Bugün günlüğü 200 - 300 liraya aldığı maaşın yarısını köhne, perişan otellere veren emekli, o soğuk odada yatarken şunu düşünüyor: ‘ Ben bunu mu hak ettim bu kadar emeğin sonunda? Emekliyim ya, emek vermişim. Devlet takdir etmiş, ‘Çalışma artık ben bakacağım sana’ demiş. ‘Takatin yok ben bakacağım. Gençler çalışacak biz bakacağız’ demiş. Bu emekliye bu maaş verilir mi? Neden fazlası verilemiyor?’ İşte bu darbe yüzünden verilemiyor. 2026 yılında hiçbir başka mazeret yokken bu hükümet kendi enflasyon hedefini yarı yarıya tutturamıyorsa, yüzde 77 sapıyorsa artık bunun bir başka izahı yoktur.
BU TARAFA DEMOKRASİ, BU TARAFA OTOKRASİ OLABİLİR Mİ?
AK Partili olabilirsin, başım gözüm üstünesin. MHP’li olabilirsin, başım gözüm üstünesin. Ama bil ki; bunlar sandığa sırtlarını dönmeselerdi, kendileri kazandıklarında baş tacı yaptıkları milli iradeye Ekrem İmamoğlu’nun ilk kazandığı İstanbul seçiminde ‘Mundar oldu’ deyip seçimi yenilemeselerdi, beş yıl bütün kötülüklerine rağmen karşısına çıkardıkları Başbakanı, Meclis Başkanını, en güvendikleri bakanı her seferinde artan farklarla yenmeseydi ve yendiği için bu sandığa el uzatıp bu darbe olmasaydı, bugün senin maaşın daha çok, karnın daha tok olacaktı. Ben Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy veren seçmene hiçbir şey demiyorum. Ama şunu bilsin artık. Senin için oy vermekse, oyu alanın işi de o oyu verene hürmet etmektir. Kim diyorsan, o yönetecek. Siz Tayyip Bey’e yönetsin diye oy vermediniz mi? Yönetiyor. Siz İstanbul’da bir başkasına, Ekrem İmamoğlu’na oy verdiniz, yönettirmiyor. Bu oyunun kuralı, bu tarafa demokrasi bu tarafa otokrasi olabilir mi? Bir maç sadece bir takım kazanırsa oynanabilir mi? Hakem senin takımının formasıyla sahneye çıksa, kazandığın maça sevinebilir misin? Onun için geçmişte demokratik hakkını kullanarak hangi siyasi partiye oy vermiş olursa olsun, bütün seçmenleri bundan sonraki süreçte demokrasi içinde kalacak, demokrasiye saldırmayan, saldırmayacak, ‘gel’ deyince gelecek, ‘git’ deyince gidecek bir siyasete oy vermeye, demokrasiye sahip çıkmaya, bu tek adam rejiminin hepimize yaptığını görmeye, hepimizi bundan kurtarmaya davet ediyorum.
ÜLKEYİ KURTARACAK FİKİR, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TEDİR
Benim umudum ne Murat Emir’dedir, ne Gökhan Günaydın’dadır, ne Ali Mahir’dedir. Benim umudum Anadolu’nun irfan sahibi, Trakya’nın irfan sahibi insanındadır. Bizim umudumuz şu hafızadadır: Tek adam, geçilmeyen Çanakkale’yi bir imzayla geçirmiştir. O kadar şehit verdiğimiz Çanakkale’den güle oynaya geçip, İstanbul’a donanma demir atmıştır. Türkiye yedi parça işgal olmuştur. Tek adam olduğu için. Ve bir fikir, bir fikrin sahibi, Cumhuriyet fikrinin sahibi, hakkındaki ölüm fermanına, idam fermanına rağmen; Samsun’a çıkmış, önce kurtuluşu sonra kuruluşu örgütlemiş. Milli kahramanken, milli kahraman lafı yetmez. Halen daha vatandaşın yüzde 99’u gönlünde Atatürk sevgisi yaşıyor. Milli kahramanken, ‘Nasıl yöneteceksin?’ diyenlere, ‘Padişahlığa devam mı? İngiliz tipi krallık mı? Amerikan tipi başkanlık mı?’ Var o zaman Amerikan tipi başkanlık, 200 yıllık mevzu. Cumhuriyet fikrinin sahibi, o genç subaylığında Avrupa nasıl kalkınıyor, nasıl güçleniyor, dünyada kimler ileri gidiyor, kimler yerinde sayıyor, kimler aşağı gidiyor gören. Demokrasinin zenginleştirdiğini, güçlendirdiğini gören, kendisine krallığı - padişahlığı değil, ‘Bir Meclis kurduk, ne görev verirse onu yaparız’ demiş, onun partisi çok partili rekabetli sandığı getirmiş, o gün işgalden sonra tremordan, ‘körler ülkesi’ deniyordu Adıyaman’a Elazığ’a. İnsanlar ölürken, hayatlarını kaybederken, bütün salgın hastalıkları yenen, ‘Bizden önce yoktu’ diyor ama, toplu iğnenin fabrikasının da temelini atan, uçak fabrikasını da Kayseri’de yapan, vagon fabrikasını da yapan, ülkeyi demir ağlarla sardırıp, bir anda kalkındıran o fikrin sahibi eğer kendine yetki isteseydi yine işgaldeydik, yine perişandık, belki de sömürüydük. Yetkiyi millete verdiği için, size emanet ettiği için bu haldeyiz. Bunun için bu ülkeyi yoksulluktan, sefaletten, işsizlikten kurtaracak, zenginleştirecek fikir de Tayyip Bey’in değil, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fikridir.
İMAMOĞLU, İKİ KAT İŞİ YARI MALİYETİNE YAPTI
Bakın aykırı fikir ne yaptı Türkiye’ye. Geldiklerinde Avrupa’daki 12 ülkeden yüksekti bizdeki asgari ücret. Şimdi Avrupa Birliğinde’ki hiçbir ülkeden yüksek değiliz. Biz de 446 Euro, Almanya’da 2 bin 100 Euro, Fransa’da bin 800 Euro, Yunanistan’da bin 27 Euro. Geldiğinde depremden dolayı ÖTV konmuştu. Biliyorsunuz. Özel Tüketim Vergisi. Arabadan da alınıyordu. Yüzde 27 ile en düşüğü, en yükseği yüzde 50. Bugün geldiler, en düşük ÖTV yüzde 60, en yüksek ÖTV yüzde 220. Depremde geçici konan vergiyi yüzde 220 ile uygulamaya devam edip, geldikleri gün 8 çeyrek altın alan asgari ücreti 2 çeyrek altına indirmiş bir iktidardan bahsediyoruz arkadaşlar. Dönüyor dolaşıyor Ekrem Başkan’a bomboş, ispatlayamadılar dokuz ay sonunda, yolsuzluk iftirası atıyor. Ekrem İmamoğlu’nun önceki beş yıllıkları karşılaştırdığında, AK Parti’nin beş yılına göre yarısı kadar dolar bazında kaynak kullanıp, iki katı iş yaptığını görüyoruz. Dört kat bir beceriklilik var. Böyle beceriklilik olur mu? Ne olması lazım dört kat fark için? Dünyanın kimsenin yapamadığını bir kişi dört katını yapamaz. Sihirbaz olsa yapamaz. Demek ki önceden üç katını çalan varmış. Dörtte üçünü çalan varmış, çalmayınca olmuş bu. Yalansa, inanmayan çıksın araştırsın. İmamoğlu öncesi beş yıl, İmamoğlu’nun beş yılı. İki kat iş, yarı fiyatına yapılıyor, yarısı maliyetine yapılıyor. Bir de ondan sonra dönüyorlar bize iftira atıyorlar. İşte yönettiğiniz ülkede gelen durum.
HANS 15 AY, HASAN 99 AY ÇALIŞMAK ZORUNDA
Deprem sonrası yüzde 50 alınan ÖTV’yi yüzde 220’ye çıkar, 23 yıl boyunca her şeyden bu farkı al, bu fazla vergiyi al. Ondan sonra da 8 çeyrek altını emeklide 1,5 çeyreğe düşür. 7 çeyrek altın alan asgari ücretliyi ikiye düşür. Olacak iş mi bunlar? Çok basit bir hesap, çok basit. Aynı araba Almanya’da da satılıyor, Türkiye’de de satılıyor. Almanya’daki fiyatı 31 bin Euro Türkiye’deki fiyatı 2,5 milyon lira. 31 bin Euro Türkiye’de 1,5 milyon, ama bizim vergiler yüzünden 2,5 milyon liraya satılıyor. Bir Alman asgari ücretli var Hans. Bir de bizim asgari ücretli var, Hasan. Aynı arabayı almak için Alman asgari ücretli Hans, 15 ay çalışıyor. Aldığı asgari ücreti hiç harcamayacak, biriktirecek. 15 ayda, bir yıl üç ayda 3 bin 100 Euro’yu topluyor. Hesap ortada. Aynı araba Türkiye’deki 2,5 milyon lira. Bizim Hasan’ın bu parayı toplamak için yemeden içmeden 99 ay çalışması lazım. Bir tarafta 15 ay, bir tarafta 99 ay. Ne fark var arada? Almanya’da demokrasi var, Türkiye’de AK Parti’nin kara düzeni var. Başka hiçbir fark yok arada.
İŞVERENE NASİHATTA TASAVVUF ERBABINA DÖNÜŞÜYOR
Asgari ücrette bir tartışma sürüyor. Tartışma falan yok. Tam olarak Erdoğan’ın kontrolünde bir sistem var. Sendikalar da isyan edip kalktılar masadan. Erdoğan ne isterse, asgari ücret o. Eskiden biraz şovunu da yapıyordu, biraz da o ekliyordu falan. Şimdi 22 bin liralık asgari ücrete, açlık sınırı 30 bin lira memlekette. Bu asgari ücrete gerçekleşen enflasyonu değil, geçen seneki gibi beklenti enflasyonu vermeye hazırlanıyorlar. Asgari ücreti 27 - 28 bin lira gibi bir şey bile yapmayıp, daha da altında tutup, sonra da dönüp işverene Erdoğan diyor ki; ‘Kefenin cebi yok.’ Yani diyor ki, ‘O kadar parayı nereye götüreceksin? İşçiye ver.’ Verecek parası varsa, asgari ücreti belirle, insafına kalmadan versin. Ama o da biliyor ki yanında iki kişi çalıştıran lokantacı esnafının, yanında bir kalfa çalıştıran eczacının, yanında bir kalfa çalıştıran berberin, bu asgari ücreti, 39 bin lira hak edilen asgari ücreti vermesi mümkün değil. ‘Haktır, ama yoktur’ diyor. Onda da yok. Ne yapacak burada? Devlet girecek araya. Ne yapacak? Sosyal güvenlik primini destekleme olarak verecek. Biz kaç önermişiz? Örneğin destekleme primi 10 bin 400 lira. Düşünürsen, verirsen; asgari ücret alan için 39 bin lira olur, veren için 29 bin lira hissedilir. Burada devlet olarak devletliğini yapmayacaksın. Ondan sonra küçük esnafın karşısına geçmiş ya da tekstil ihracatı yapmaya çalışıp perişan olanın. Memleketi bu hale o mu getirdi? Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Nasıl memleket? ‘Kefenin cebi yok’ diyor. Yani kendisi emeklinin kul hakkını yerken 16 bin 800 lira verirken hiç aklına kul hakkı yemek gelmiyor. Sonra işverenin karşısına geçmiş, nasihat verirken tasavvuf erbabına dönüşüyor. Bir anda ‘Aman efendim kefenin cebi yok. Siz bunu yapın.’
AĞZINIZDAN ÇIKANI KULAĞINIZ DUYSUN
Peki, o zaman sormazlar mı büyük kentlerde kira 30 bin lira. Yapmayı düşündüğün asgari ücret, kirayı bile karşılamıyor. Ya da açlık sınırı 30 bin lira, vermeyi düşündüğü emekli maaşı 20 bin lira. 19 bin 800 lira yapacaklar en düşük maaşı. 20 bin lira açlık sınırının üçte ikisi noktasında. Bir de sonra Ulus’taki oteller haber olunca, Aile Bakanı çıkmış diyor ki; ‘Emekliler orada kalmayı tercih ediyormuş.’ İnsan gerçekten bunları duyunca söyleyecek… Yani kabinede bir kadın bakan var, ona da tutup kötü bir şey söylemeyeyim diyorum. Türkiye’nin yarısı kadın, yarısı erkek. Diyor ki ‘Sen ancak kadınlardan sorumlu olabilirsin, aileden sorumlu olabilirsin.’ O yüzden hep sakınırız, bir şey söyleyeyim. Ama ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun kardeşim ya.
DÜNYA TÜRKİYE’YE BAKTIĞINDA O RİSKİ GÖRÜYOR
Türkiye’nin kredi risk primi emsal ülkelere göre 50 ile 100 arasında olması lazım. Murat Başkan anlattı CDS primlerini. Türkiye’nin kaç? 208. Darbe sırasında 300-350’nin üzerine çıktı. Yavaş yavaş yavaş yavaş düşüyor. Ne demek bu? Şu demek. Yanlış duymayacaksınız. Türkiye Kenya’dan 2,5 kat daha pahalıya borçlanabiliyor. Kenya, dünya piyasalarına gidiyor, bakıyorlar Kenya’ya. ‘Sana bu kadar faize bu parayı veririm, ödersin’ diyor. ‘Riskin Türkiye’ye göre 2,5 kat düşük’ diyor. Bizim Mehmet Şimşek giriyor sıraya. Diyor ki, ‘Sen bir Kenya değilsin.’ Yanlış duymadınız. Ona ‘Sen bir Almanya değilsin’ demiyor, ‘Sen bir Kenya değilsin’ diyor. ‘Kenya’ya bir faizle veriyorsam, sana 2,5 faizle veriyorum. Riskin yüksek’ diyor. Doğru. Doğru. Çünkü Türkiye’de yaşananlara biz içerideyken ne kadar vatandaşlarımız vakıf ya da TRT işte, o dünyanın yalanlarını ekranlarına taşırken, Anadolu Ajansı’ndan o sahte görüntüler servis edilirken ne kadar vakıfız bilmiyoruz ama dünya Türkiye’ye baktığında o riski görüyor. Burayı yatırım yapılması riskli, mal alınması riskli, yaşanması tehlikeli yer görüyor.
MEMLEKET DÜŞÜNÜN, YANINDA ÇALIŞANIN VERGİSİ İKİ KAT
Burada bir belediye başkanının babasının emekli maaşına el koydular. Kanunda kapı gibi yazıyor. ‘Yargılamayı yaparsın, bir suç bulursan suçluyu içeri atarsın. O suçlunun malının hepsine değil, o suçtan elde ettiği gelire el koyabilirsin.’ Suçun şahsiliği var. Nerede? Suçlu diyeceksin, suçlu yok. İftiraya uğrayan bir evlat var ortada. Babayla evladın bağlantısı ne alaka? Her evladın suçundan babaya bir şey mi yapıyorsun? Ama dönüyor burada diyor ki ‘Senin oğluna benim yargı kolları başkanı, Cumhurbaşkanı olmasın diye bir kara sürmeye çalışıyor. İnandırıcı olsun diye senin de emekli maaşına kadar el koyuyorum.’ 80 yıllık şirketlerine el koydular. Mallarına ve mülklerine el koydular. Emekli maaşını çektiği kartı sokunca banka şubesi yutuyor kartı. El konmuş. Böyle bir insafsızlık. Şimdi buraya dünyanın öbür ucundan bakacaklar, yatırım yapmaya gelecekler. Memleketim Manisa’ya Alman otomobil devi geliyordu. Olmadık laflar yüzünden yollattılar. ‘Yerine Çin otomotiv devini bulduk’ dediler. Onu da Macaristan’a kaçırdılar. 10 bin işçi gelip çalışıp beş yıl sonra 10 bin Manisalı işçiye kalacaktı oradaki istihdam. Ondan sonra ‘Neden bu hale geldik, nasıl bu hale geldik?’ 2025 yılının 11 ayında, aralık hariç 11 ayında hepiniz, bütün maaşlılar, maaş alan herkes 2,3 trilyon lira gelir vergisi ödedi. Hepimizin maaşlarından kesilen gelir vergisi, 2,3 trilyon lira. Hedeflenen 1,9 trilyon liraydı. Fazlası kesildi; 2,3 trilyon lira. Peki şirketlerden? Hedeflenen 1,6 trilyondu, bütçeye koydukları. 1,2 trilyon lira vergi alabildiler. 701 milyar lira da vazgeçilen vergiler hariç. Bir memleket düşünün: 86 milyonluk memleket. Dünya kadar şirket. İlk 100’ünü hepiniz biliyorsunuz. Dünya kadar şirket; dünya kadar işletme, dünya kadar hizmet sektörü, oteller, fabrikalar, her şey. Hepsi ettiği kardan 1,2 trilyon lira veriyor. Memleket düşünün ki bunların yanında çalışanlar onların iki katı, 2,3 trilyon lira vergi veriyor. Bu AK Parti’nin kara düzenidir arkadaşlar. Bu düzen yıkılmadan emekli de doymaz, asgari ücretlinin evladının da yüzü gülmez.
BAHİS VE UYUŞTURUCU ÜLKENİN ANA GÜNDEMİ OLDU
Grup toplantısı yapmadığımız 35 günde ‘ilginç’ demeye dilim varmıyor, korkunç gelişmeler yaşandı. Hem bahis, hem uyuşturucu ülkenin ana gündemi haline geldi. Aslında memleketin gündemi çoktan bu; yıkılan aileler, evlatlarını okula yollarken korkan aileler. Bütün milletvekillerimize, Gaziantep’inde de Manisa’sında da Niğde’sinde de Ankara’da da milletvekilinin kolundan tutan; ‘Okulların önü çete dolu, torbacılar dolu, evlatlarımızı uyuşturucudan koru…’ Sürekli milletvekillerinin duyduğu yakınma. Ya da olmadık bahislerde para kaybetmeler, çalıştığı işyerinin kasasından parayı alıp bahis oynayıp batanlar, intihar edenler, evliliği bozulanlar, kaçanlar… Korkunç bir ülke haline geldik. Sokağın gündemi nihayet başka vesilelerle ülkenin gündemi haline geldi. Hakemler, futbolcular yasağa rağmen bahis oynuyor. Bir hakem düşünün 18 bin kez yasadışı bahis oynamış. Hafta sonu maç oynatmış, hafta içi 18 bin kez yasadışı bahis oynamış. Bunu yakalayamamışlar, bunu kaydedememişler. 17 bin 999 kez ıskalamışlar. En sonunda 18 binincide ortaya çıkmış. Tam anlamıyla bir çürümüşlük var. Eğri oturup doğru konuşmak lazım. Bu kumar, sanal bahis… Bu işlere nereden geldik? Bir kere şuradan geldik: Milli Piyango devletin bir kurumuydu. Sen milli piyango aldığında kârının nerelere gittiği de belliydi. En önemli; Kızılay’ı, Yeşilay‘ı, şehit aileleri. Dediler ki ‘Devlet eliyle kumar olmaz. Biz bunu satacağız.’ Dedik ki ‘Yapmayın. Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyin. Bu devlet tekelinde olacak bir iş. Hem güveni sarsmayın, hem devletin elindeki altın yumurtlayan tavuğu kesmeyin.’ ‘Hayır, keseceğiz.’ Kestiler. Gittiler, Demirören’e verdiler. Şimdi girin bakalım sitesine. Geçmişte ‘Devlete kumar oynatıyor’ diyordu. Milli piyango bileti. 13 artı bir. 13 para tutturacaksın, üçünden birini tutturacaksın. Spor Toto. Bilemedin 6,49. ‘Anneanne söyle bir rakam’ deyip. Bunu kumardan saydılar. Anadolu irfanında yılbaşında alınan biletin kumardan sayılması yoktur. Kimse kimseyi kandırmasın. Ama bunu ‘Babaanne söyle bir rakam’ deyip işaretlenen şeyi kumardan saydılar.
ÖZELLEŞTİRİP VERDİKLERİ ŞİRKET KARI 15 KAT ARTIRMIŞ
Şimdi verdikleri şirket… 50 milyar lira vergi almışlar, 15 kat karını arttırmış. Girin bir bakın, 150 çeşit oyun. Devlet eliyle yapılmayanı özelleştirerek verdikleri grup, kol çektiriyor. Milli Piyango’nun sitesinde 150 oyun var. Kol çekme var. Her birinin başka başka adı var. Çocuğun cam balik bilye oyununa bahis oynatıyor adam. Beş dakikada bir cam balik yarışı var Milli Piyango’nun sitesinde. Giriyorsun, bilyelerden birini seçiyorsun, parayı basıyorsun, bilye birinci gelirse parayı alıyorsun. Dokuz gariban da para kaybediyor orada. Bunlar olunca, kol çekmeler, onlar - bunlar, yalancı at yarışları başlayınca oraya giren buraya da girer. Eskiden milli piyangoyu alıyordun. Bakıyordun, internetten bakan internetten bakıyordu. Gazete veriyordu, o gazeteye bakıyordu. Şimdi buraya girince, bilgisayardan Milli Piyango‘ya girince çerezler yakalıyor. Önüne dünyanın bütün yasadışı bahis sitelerini yığıyor çat çat çat. Oradan numaranın önüne SMS bile atıyor namussuz. Diyor ki ‘Bu bire bilmem kaç veriyor, ben önce bonus 2 bin lira beleş veriyorum. Üstüne de daha fazla kar veriyorum.’ Bir giriyor bizimki oraya. İş işten geçti.
MEMLEKETİN YARISINI KUMAR BELASINA BULAŞTIRIP VERGİ ALIYORSUN
Peki, ne işi var burada? Ne işi var biliyor musun? Hans gibi 15 ay çalışarak araba alamıyor adam. 99 ay yemeden, içmeden, bir kuruş harcamadan biriktirse bir araba alacak. Mümkün mü? Bugün bir asgari ücretli, geçtim; bir devlet memurunun, bir beyaz yakalının babadan miras kalmadıysa, milli piyangodan çıkmayacaksa… Çıkmadığına inanıyorlar. Gidip bu tarafta oynuyorlar. Ev sahibi olması, araba sahibi olması mümkün mü? ‘Benim de çocuğumun bir arabası neden olmasın? Ben de eşimi hafta sonu arabaya bindirip neden gezdirmeyeyim?’ diyenin önüne tak diye bunu düşürüyorlar. Bu yoksulluk, bu çaresizlik, hatta bu anlattığım en masumu. Bir de şöyle bir tarafı var. Bu anlattığım en kabul edilmezi. Bir de şöyle çok daha masumanesi var. Geçinemiyor, kredi kartından çekiyor. Geçen haftalarda gösterdim, yüzde 96 faiz yiyor. Çalışarak kapatılmayacak bir borç oluyor. ‘Haydibakalım şu son bilezikle sanal bahse girelim.’ Boşuna olmuyor bunlar. Dünyanın hiçbir yerinde bu oranda ve sanal bahisle böylesine dolandırılan bir ülke yok. 40 milyon kişinin bu işin bir şekilde bir tarafı olduğu, bir kez olsun bir tarafına bulaştığı söyleniyor. Ben mi söylüyorum? Cumhuriyet Halk Partisi'nin Araştırma - Geliştirme Birimi mi söylüyoruz? Yeşilay söylüyor, Yeşilay. Kapı gibi raporu var. ‘40 milyon kişi sanal bahis tuzağında’ diyor. Ne yapıyorsun? ‘Özelleştirdim, devlete kumar oynatmadığım yerden…’ Memleketin yarısını kumar belasına bulaştırıyorsun. Bir de oradan vergi alıyorsun, genel bütçede değerlendiriyorsun. Bir samimiyet varsa Demirören’in grubundan, Milli Piyango’dan, şans oyunlarından, at yarışlarından alınan vergileri Yeşilay’ın bütçesine koyun. Yeşilay’ı da doğru düzgün, arkasında durulacak, tüm kötü alışkanlıklarla mücadele edilecek bir noktaya getirin.
TORBACISI, KULLANICISI İÇERİDE; BARONU YOK MU?
Diğer tarafta uyuşturucu operasyonu. İlkokul önlerine kadar indiğini annelerden, babalardan hepimiz duyduk. Ama şimdi ülkenin duyması için meşhur isimlere operasyon yapılması lazımmış. Bir yandan da öyle bir görüntü, öyle bir şey yaymaya çalışıyorlar ki. ‘Bakın bu iş sadece CHP’ye yönelik değil, CHP’ye yolsuzluk operasyonu yaptığımız gibi iktidara yakın bazı isimlere de uyuşturucu operasyonu yapıyoruz.’ Birincisi, geçtiğimiz günlerde başlayıp tepki gösterdiğimiz sürecin şu kısmına dikkat çekerim: CHP’li olsun, AK Partili olsun, MHP’li olsun, bu ülkede bilinen kişilerin… Bilinmeyene de aynısı ama bilinenlere yapıldığı için. 20 kişi alacaksın, iki polisle götüreceksin, üç gün bütün televizyonlarda görüntüsünü döndüreceksin. Saçından tel alıp tahlile yollayacaksın. Üçünde çıkacak 15 gün sonra, 17’si temiz çıkacak. O 17 temiz çıkanın; CHP’li olsun, AK Partili olsun fark etmez. Evladının, annesinin, babasının, kardeşinin, eşinin o mahallede, o okulda, o işyerinde hali nedir arkadaşlar? Bir iş yapıyorsanız, şüpheleniyorsan çağırırsın. Kaçmayan gelir, kaçanı yakalarsın. Yakalasan bile teşhir etmezsin. Alırsın örneğini, çok lazımsa pozitif çıkan konusunda bir bilgilendirme yaparsın. Ama memlekette 15 gün boyunca hem de tesadüf o ilk dönemlerde AK Parti’ye rahatsızlık verecek tweeti kim attıysa onların saç teline baktılar. 17’si temiz çıktı. Onlara ‘Pardon’ dediler. Üçü üzerinden algı operasyonu yürütüyorlar. Bu işlere dikkat etmek lazım. Bu işlerde dün Meclis’teki konuşmada değinildi. Bunun torbacısı yakalanıyor, içeride. Kullanıcısı yakalanıyor, içeride. Temini kolaylaştıran, içeride. Bu uyuşturucunun baronu yok mu, baronu? Bu uyuşturucu baronları nerede? Menşei ülke belli. Kolombiya‘dan kalkmış. Gelen gemi belli. İstihbarat alınmış. Vardığı liman belli. El konulan uyuşturucu belli. Çünkü bu operasyonu namuslu gümrükçüler, ihbar alan namuslu narkotikçi polisler yapmış. Peki, bunu o gemilerle, gemiciklerle getiren lanet olası baronu koruyanlar kim? Nerede o baron? Küçücük küçücük bitlerle uğraşıyor. Pire torbası olmuş bir hayvan var ortada, nerede o?
KENDİ TAHT SAVAŞLARINIZA DAHİLEDEMEZSİNİZ
Herkesin bildiği bir gerçeği, herkesin üzerinde konuştuğu bir gerçeği şimdi iktidar cephesi güç savaşlarıyla, yakar topu birbirlerinin taraflarına atmaya başladılar. Şu kadarını söyleyeyim: Böyle işlerin şakası olmadığından, böyle kirli istihbaratların tarafı olmadığımızdan, AK Parti tarafından tarafımıza iletilen bir takım kirli istihbaratları… Öyle gizli - mizli bazı yerlerde duyuyorum; ‘CHP bunu açıklamadı.’ Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı‘na gidin bakın bakalım: Cumhuriyet Halk Partisi kendisine AK Partili kaynaklardan iletilen hangi istihbaratları yollamış? Ama ben hep şöyle yaparım arkadaşlar: Bizim otobüsün üstünden de bu kürsüden de bize gelen ve doğruluğundan emin olduğumuz hiçbir bilgiyi izlemeyiz. Gereğini yapmıyorlar, o ayrı. Ama bunu AK Parti içinde birbirine operasyon çekenler kendi planlarınca CHP’yi kullanarak bir taht savaşı yapıyorsa, ben önce onu bir Ankara Cumhuriyet Başsavcısı‘na bir göndereyim bakalım. Devletin kayıtlarına geçsin. Bunlar önce birbirini yesin. Nasıl olsa o bilgiyi kimin oraya yolladığı tarihi, sayısıyla belli. Şu kadarını söyleyeyim, fındık kadar aklınızla Türkiye’nin kurucu partisini kendi içinizdeki taht savaşlarına; evlatların, mahdumların, bakanların, bakan eskilerinin kendi içinizdeki kirli savaşına alet edemezsiniz. Düştüğünüz çukurda boğulun.
HEPİMİZ ŞAHİDİZ Kİ S400 TEK KİŞİNİN İNADIYLA ALINDI
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dış politika beceriksizliği, artık Türkiye’de her bir vatandaşı tehdit eder durumda. Şöyle düşünmeyin: Yani yanlış işler yaptı, ülkenin başına dert… Yok. Başınıza her an bir Rus İHA’sı düşebilir. Düşebilir, çünkü öyle bir hale getirdiler ki memleketi şu anda Ankara’ya, ülkenin başkentine, Elmadağ’a kadar kontrolsüz SİHA geliyor. Gelmesinden utanmıyorlar, düşürdük diye övünüyorlar. Balıkesir’e düşüyor, Kocaeli’ne düşüyor, SİHA’lardanutanmıyorlar, düşmesine seviniyorlar. Düşmeyenleri ne yapacağız? Ama esas sorunu dile getirmek lazım. Tehdit açıkça ortadayken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hazırlıklarından sorumlu olan yürütme tarafından güvenliğimizi zafiyete düşürecek yanlış politikalar uygulanmış ve uygulanmaya devam ediyor. Hiçbir analiz yapılmadan, teknoloji transferi olmadan S400 sistemi hepinizin gözü önünde, hepimiz şahidiz ki tek kişinin kararı, tek kişinin inadıyla alındı. O dönemde bölgemizdeki tüm devletler, hava kuvvetlerini ve savunma hatlarını genişletirken; Türkiye, büyük bir sıkıntının içine düştü. 13 yıldır tek bir savaş uçağı alamadık. Neden? S400 konusundaki pervasızlıkla ortağı olduğumuz F35 projesinden atıldık. İçeride 1,5 milyar dolar paramız var. Paramızı da vermiyorlar. Altı tane üzerinde Albayrak işli, dört tanesinin pilotlarımızın eğitimine gittiği F35’i sekiz - 10 senedir orada tutuyorlar. Diğer taraftan şimdi uğraşıyoruz olsun diye, Eurofighter alınamamış. F16 yeni nesil alınamamış. F16 modernizasyonu yapılamamış. O hale düşürdüler. Şimdi ‘İsrail kalktı mı, bizim F-16 kalktı mı?’ ‘Efendim altı dakika, dört dakika o bizi görüyor, biz onu görmeden uçuyoruz.’ Yunan’ın yeni nesil F16’si ki F35 onda da var, bizim F16 ile karşılaşıyor. Bir dakika 50 saniye o bizi görüyor, biz onu görmeden uçuyoruz. Bu hale getirdiler memleketi. 2019’da davulla zurnayla S400’ler gelirken, canlı yayında ya Rusya’dan kalktı. Haritada gösteriyor uçak. ‘Ne var içinde?’ ‘Takip ediyoruz haritada, S400’lerimiz geliyor.’ İniyor, 16 televizyon canlı yayında. ‘S400’ler geldi.’ Sanki Türkiye kendi yapmış olduğu bir savunma sistemini devreye alıyor. Sen onunla övün. O zaman ben de avucum patlayana kadar alkışlarım.
PUTİN, ‘SAVUNMA SİSTEMİN ÇOK SAĞLAM ANLAŞILAN’ DİYOR
Bir yanlış strateji ile getirdiler. Erdoğan’a soruyorlar; ‘Nerede duruyor?’ ‘Durması gereken yerde.’ Nerede duruyor biliyor musunuz? Mürted Hava Üssü’nün ambarında duruyor. Çünkü öbür taraftan hesap etmediği bir takım işler olup da ambargoları yiyince kur, kuramıyor; vur, vuramıyor; yolla, geri yollayamıyor. Gitmiş şimdi Putin’e; ‘Acaba geri alsan? S400 aldım ya. Onu geri alsan?’ Nereden öğreniyorsun bunu? Bloomberg’ten. Var mı yalanlayan? Ömer Çelik; bizim partinin sözcüsü, grup başkanvekili bir şey söylediğinde, biz bir şey konuştuğumuzda yedi dakika içinde tweet sallayan Ömer Çelik. Yedi gün, yedi saat oldu. Bloomberg yazdı bunu. Yazsana ‘Yok öyle bir şey’ diye. Yalvar yakar aldıkları S400’leri geri vermek için yalvar yakar oldular. F35’ten atılarak 13 yılımızı kaybettik. S400 meselesinden dolayı sekiz yılımızı kaybettik. Şimdi hava savunma sistemini, şakası yok kimsenin, hava savunma sistemini Putin‘e söz verip… Şimdi Putin dedi ya ‘Ondan değil, bizden daha pahalıya alacaksın.’ ‘Tamam.’ ‘Çin’e vergi koyacaksın.’ ‘Tamam.’ ‘Benim uçakları alacaksın.’ ‘Tamam.’ ‘S400’ü yollayacaksın.’ Ne diyor? ‘F35 projesi altı aya kadar bir şey olur’ dedikleri, ‘Bu altı aya kadar cesareti toplayıp S400’leri verebilir’ diyor. Putin’e deyince Putin diyor ki buna ‘Senin hava savunma sistemin çok sağlam anlaşılan.’ Putin tepemizde rutin şekilde İHA uçuruyor arkadaşlar. Putin, rutine bağladı İHA’ları.
İNGİLTERE BUNA BAŞKA HANGİ ÜLKEYİ İKNA EDEBİLİR?
Tabii bu işin bir de ahalinin konuştuğu tarafı var, kitabın ortasından. Geçmişte bir Rus savaş uçağı düştü. Devrim başbakanı ilk söylediğimde de alındı. Onun yetkisinde zaten. Yani Başbakan söylüyor Genelkurmay Başkanına eskiden parlamenter rejimde angajman kurallarını. Ben deyince sanki onu eleştiriyormuşuz gibi alındı Sayın Davutoğlu. Davutoğlu, Başbakan. Yetkisiz ve tarafsız Cumhurbaşkanı ‘Ben düşürdüm uçağı’ diye Davutoğlu’yla yarışa girdi. Angajman kuralına göre uçak düştü ya, ardından bu millet siz bunu söylemediniz de unuttu mu sanıyorsunuz? 34 asker şehit oldu. Hava bombardımanıyla. O neye karşı yapıldı? Sonra kalkıp da Rusya’ya gidip, Rus televizyonunda nakavt olmuş boksöre saydırırlar gibi iki dakika saydırmadılar mı sana kapıda bekletip. Rus resmi televizyonu ‘Erdoğan’ı Putin kapıya aldı’ diyor. 2-1.59-1.58. ‘Aklın başına gelsin diye döndürüyoruz’ diyor. Bu hallere düşürdü memleketi, bu hallere. Bu milletin aklını, ferasetini çok hafife alıyorsunuz. Sen İngiliz İstihbarat Örgütü’ne; MI6. Başında, şimdi görevi de yakında bırakacak olan Türkiye’deki eski İngiliz Büyükelçi var. Gelecek, İstanbul’un orta yerinde, İngiltere Başkonsolosluğu’nda. İngiliz İstihbaratı’nın ‘sessiz kurye’ dediği muhbir hattının lansmanını yapacak. Rusya’ya sınır ülke Türkiye’de. Rusya’da rejimden rahatsız olanlara dijital ajanlık teklif eden programı tanıtacak. Putin de diyecek ki sana ‘İyi yaptın ev sahipliği yapmışsın. İkiniz de NATO ülkesisiniz’ falan. İngiltere bunu hangi bir başka ülkede yapmaya, o ülkenin diplomatlarını, Dışişleri Bakanını, o ülkenin yürütmenin başındaki insanı ikna edebilir? Rusya’nın çevresindeki hiçbir ülkede yapamayacaklarını, o ülkeler yaptırmaz. Diploması bilen hiçbir ülke yaptırmaz. Biriyle müttefiksindir, öbürü ile sınır komşususundur, ilişkin vardır. Gidip de sen istihbarat örgütüne ‘Rusya’nın içindeki muhalifler bana başvursunlar’ deyip, o tanıtımı burada yaptırıyorsan, Putin tependeki İHA’yı böyle rutine bindirir. Bunu bu ülkeye yaşatmaya, o Türkiye hava sahasına giren bir tane bile İHA’ya engel olmayıp onun gereğini yapamayan, aldığı S400 için alırken yalvar yakar, verirken yalvar yakar olan, kendisine meşruiyet vereceğim diye kendisini parmağında oynatan Trump’a teslim olanlara yazıklar olsun kardeşim.
BU ÜLKEDE İNSANLAR BÖYLE ÖLÜYORLAR…
Yılı kapatıyoruz. Acılarla, adaletsizliklerle. Sadece ilk anda aklıma gelen altı tanesini yazdım. Kartalkaya’da 36’sı çocuk, 78 vatandaşımız yanarak hayatını kaybetti. 91’i çocuk bin 956 işçimiz iş cinayetlerinde katledildi. 12’si metan gazından, ikisi güneş altında bekletilmekten, 20’si uçak kazasında 34 kahraman askerimiz şehit oldu. Dilovası’ndaki kaçak işyerinde 3’ü çocuk 7 kadın yanarak öldü. 345 kadın, kadın cinayetlerinde katledildi. Bir yılda sadece 85 kahraman polisimiz, intihar etti görevi başında. Böyle bir yılı kapatıyoruz. Camus diyor ki, ‘Bir ülkenin nasıl yönetildiğini görmek istiyorsan, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bak.’ Bu ülkede insanlar böyle ölüyor. Millet çarşıdan pazardan filesi boş dönmemek için havanın kararmasını, güneşin batmasını bekliyor. AK Parti’nin kara düzeni, Cilalı Taş Devri’nde insanlığın bıraktığı toplayarak geçinme, toplayarak yaşama, toplayıcılık dönemini pazardan ezik - atılmışların toplanmasıyla, bir gün önce satılamayan ekmeklerin alınmasıyla, yırtıldı diye kenara atılan yufkanın bayatlayınca beşte bir fiyata alınıp suyla ıslatılmasıyla tanıştırdılar bu ülkeyi. Bunların hepsi 2025 yılında AK Parti’nin kara düzeninde oldu.
YIL BİTİYOR, KADAŞ’IN FAALİYET RAPORUNA BAKALIM
2018’de Tayyip Erdoğan bu ülkeyi yönetmek için yetki isterken dedi ki, ‘Şirket gibi yöneteceğim.’ Vallahi dediğini yaptı. Turizm Bakanı atadı. Oteller zinciri, seyahat şirketi var. Milli Eğitim Bakanı atadı. Okul zincirleri var. Sağlık Bakanı atadı. Hastane zincirleri var. Onlar da geldiler ve bu şirketin başına geçtiler. KADAŞ. Kara Düzen Anonim Şirketi. Madem yıl bitiyor, KADAŞ’ın faaliyet raporuna bir bakalım. Bakan ‘Türk gençlerine, Türk iş insanlarına neden vize sorunu var?’ deyince ‘Gençlere vize verilmiyor, Çünkü Türk gençleri gittikleri yerden dönmüyor’ diye vize sorununun sorumlusunu yurtdışına giden gencin geri dönmemesi olarak söylüyor. Pasaportumuzun saygınlığı bir yılda 10 sıra birden geriledi. Amerika Birleşik Devletleri Ankara Büyükelçisi, ‘TrumpErdoğan’a onda olmayan meşruiyeti veriyor’ dedi. Amerikan Dışişleri Bakanı ‘5 dakika randevu için kapımızda yalvarıyorlar’ dedi. Bizim TikTok’çu Hakan bunlara tık çıkarmadı. Varsa yoksa TikTok yaptı, TikTok yaptı. AK Toroslar çetesi siyasete darbe yaptı. Yargıya güven yüzde 20’ye düştü. Cezaevleri doldu taştı. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına birinci kademe mahkemeler uymamaya, AİHM’ihiçbiri uygulamamaya başladı. ‘Gözaltına alınıyorum’ yılın cümlesi oldu. Adalet Bakanımız günde iki kez ‘Türkiye hukuk devletidir. Türkiye hukuk devletidir’ dedi, bakanlığa geri girdi. Suç ve uyuşturucu çeteleri ülkeyi sardı. Daltonlar çetesi kurucusu Can Dalton’a hapishanede pasta koydu, mum yaktı, canlı yayın açtı. 81 ilde Daltonlar çetesi eşzamanlı olarak havaya ateş açtı. Can Dalton’un doğum gününü kutladı. Joe Dalton hapisteyken, gerçek daltonlar bu güçte değildi. 13 belediyeye kayyım atandı. Üçü bizim, 10’u DEM’in. 5 bin polisle il başkanlığımız basıldı, milletvekillerimize bir karış mesafeden yüzüne gaz sıkıldı. Bir yılda 85 polis intihar etti, İçişleri Bakanı olacak, diğerlerine sıfat kullanmayayım ama bu kifayetsiz, ‘Türkiye güvenlik alanında dünyaya örnek oluyor’ dedi.
BİN 956 İŞÇİ DENETİMSİZLİKTEN ÖLDÜ, İKİ BÜYÜK İŞÇİ GREVİ YASAKLANDI
Enflasyon Avrupa’nın birincisi, yoksulun kredi kartı avans hesabının faizi yüzde 95’e çıktı. Faiz ödemeleri tarihi rekor kırdı. Bütçe ilk günden gönülden 2,7 trilyon açık verdi. Bakan Şimşek ‘Borçlar düşüyor, bütçe düzeliyor’ dedi. Yerli turist pahalılıktan yurtdışına kaçtı. Ayasofya’ya TIR girdi. Turizm işçisinin tatil hakkı 10 günde bire düştü. Kartalkaya’da 78 insan cayır cayır yandı. Bakan lüks yatıyla Yunanistan tatiline çıktı. Orada misafir ağırladı. Bir yılda 80 bin hektar orman yandı. Et ve Süt Kurumu’nun Müdürü kendi şirketinden et ithal etti. Çiftçi afetlerde çaresiz kaldı, afetlerde söz verilenler ödenmedi. Şap hastalığı besiciyi bitirdi, bakan ‘Tarımda çok iyiye gidiyoruz’ dedi. MESEM’lerde 17 çocuk can verdi. Devlet okullarında beslenme ve hijyen krizleri durmadı. MEB Akademisi ile öğretmen diplomaları yok sayıldı. Atanmayan öğretmen sayısı 1 milyona çıktı. Bakan ‘Devlet okulları çağ atladı’ dedi, kendi çocuğunu koleje yolladı. Allah’ı var bu önceki gibi özel okul zincirinin sahibi değil, müşterisi bu. Senin çocuğunu devlet okuluna yollayıp, sabunsuz bırakıp, kapısını bekçisiz bırakıp kendi çocuğunu lüks okullarda okutan bu. Bir yılda bin 956 işçi, denetimsizlikten öldü. Asgari ücret ve emekli aylığı açlık sınırının altında kaldı. Dilovası’nda üçü çocuk yedi işçi yanarak can verdi. İki büyük işçi grevi milli güvenlik bahanesiyle yasaklandı. Milli güvenlik. Yani savaştasın, Makine Kimya Enstitüsü’ndeki işçi yapmaz da ‘Grev yapacağım’ diyor. ‘Dur kardeşim, senin işin şimdi grev yapmak mı?’ demek için anayasaya konulmuş maddeden, bu yıl iki tane büyük işçi grevini ertelediler. Bakan kendisini atayanın talimatıyla CHP’li belediyeleri silkelemekle uğraştı.
EKREM BAŞKAN’IN ARDINDAN MANSUR YAVAŞ HEDEFTE
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş, Ekrem Başkan’ın ardından, Ekrem Başkan’ın Silivri’ye konmasıyla birlikte, AK Parti’nin hedefe koymaya çalıştığı yeni ismimiz. İkide bir soruşturma izinleri vermeye kalkıyorlar. Dün yine bütün televizyonları kırmızıya boyadılar. ‘Mansur Yavaş’a soruşturmayı izni verildi’ diye. Neymiş diye bir bakınca insan gerçekten gurur duyuyor. Mansur Yavaş’ın soruşturma izni, Ankara’yı parsel parsel satan Melih Gökçek döneminde İncek‘te 90 hektarlık alan için fahiş inşaat emsalleri verilmiş. Fahiş. Kendisi görevden el çektirilince yerine gelen Mustafa Tuna, Allah’ı var AKP ile uyumsuzluk derecesinde dürüst bir insandı. Zaten bir daha da yapmadılar. Yerine gelen Mustafa Tuna döneminde yapılan bir plan değişikliği ile inşaat emsalleri düşürülmüş. Mansur Yavaş döneminde de aynı bu şekilde haksız yere verilen, olmadık ilişkilerle verilen bu emsallere karşı direnilmiş ve o katlar verilmemiş. Kazanılmış hak kararı alanlar, başvurular falan yapmışlar. Suç duyurusunda bulunmuşlar. Mansur Yavaş’ın suçu, Melih Gökçek’in ranta açtığı, fahiş emsal verdiği yerlerde bu yapılaşmaya izin vermeme suçu. Alnından öpüyorum başkanım, alnından öpüyorum. Bu Mansur Yavaş’ı ben alnından öptüm ya partimiz adına. Ben bütün vatandaşlarımızı, başkentimizi bu yamyamlardan kurtarıp Mansur Yavaş’a teslim eden, o oyları veren herkesin alnından öpüyoruz, herkesin.
2026’DA SİZLERE UMUT, MÜCADELE VE İKTİDAR VADEDİYORUM
2025 yılı artık siyaseten tükenen AK Parti’nin malum darbe yılı oldu. Ama biz bu darbeye karşı mücadeleyi seçtik, teslim olmadık, yerimizde oturmadık, partide oturmadık. Hep birlikte ayağa kalktık ve dokuz ayda 76 tane eylem yaptık. Yarın 77’ncisi Kağıthane’de. Yaz gelirken ‘Nisan - mayıs iyi de bu yazın nasıl olacak, her çarşamba İstanbul’da eylem?’ dediler. ‘Üniversiteler kapandı, öğrenciler gitti’ dediler. ‘Hava 42 derece oldu’ dediler. ‘Millet tatilde, memlekette’ dediler. ‘Bu sıcakta kimse gelmez’ dediler. İstanbul’da milyonlar kendi iradelerine sahip çıktı. 42 derecede Sancaktepe’yi dolduranları da, geçtiğimiz hafta tir tir titrerken Çatalca Meydanı’ndan ayrılmayanları da, yarın bir kez daha göstereceğiz. Hiçbir yer AK Parti’nin değil, artık her yer ve Kağıthane de milletin kalesidir. Aralık’ın sonunda, dondurucu soğukta darbeye direnenlere selam olsun. AK Parti yazın serin, kışın sıcak salonların partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi meydan meydanbüyüyenlerin partisidir. 2026’da sizlere umut, mücadele ve iktidar vadediyorum. Endişesi olan var mı? Hiç meydanların, salona yenildiğini gördünüz mü? Meydanlar kazanır, millet kazanır, halk kazanır. Biz kazanacağız. Yolumuz açık olsun. Yürüyelim arkadaşlar.
